"Çekiç Darbesi"

61 10 4
                                    

"Nazım Hacımollaoğlu!" diyen Hamdi, dişlerini sıkarak sakin olmaya çalıştı. Nazım'ın sesi:

"Ta kendisi Hamdi Çeliker!" diye duyuldu.

"Demek sandık sende?"

"Sandık bende! Yanlış değilsem bu, şu demek oluyor. Senden sonra Kurul, bana Pars diyecek, doğru mu?"

Hamdi, derin bir nefes aldı. Artık yorulmuştu, bedeni taşıyamıyordu bu yükü ve iyice sıkılmıştı.

"Kısmen doğru!" derken aklına parlak bir fikir gelmişti.

"Tam doğru olması için ne eksik?"

"Seni ilan etmem lazım! Aksi takdirde elindekilerin hiçbir anlamı yok!"

"Beni ilan etmen gerektiğini varsayıyorum! Aksini düşünmek bile istemiyorum!"

"Seni ilan etmem için, gerekli bazı şartlar var."

"Nedir onlar?"

"Kurul'a girmiş olman, iş yapman ve hatırı sayılır nam salman lazım! Seni kimse tanımıyor, bilmiyor. Şimdi seni ilan edersem, bir anlam ifade etmez!"

"Benden haber bekle o vakit!"

Hamdi, kapanan telefonu masaya bırakıp:

"Elbette!" diye fısıldadı ve gözleri parlarcasına gülümsedi.

***

Mestan,telefonunu kapatıp gözlerini ona diken Nazım'ın yüzünü inceleyerek aklını okumak istedi ama Nazım, suratına itinayla yerleştirdiği muamma bir maskeyle adeta niyetini örtbas etmişti. Dayanamadı Mestan ve:

"Amacın ne?" diye sordu. Güldü Nazım, aslında ona anlatıp forsunu sürebilirdi ama vazgeçip:

"Bırak bende kalsın amca!" dedi ve göz kırparak sinyal verdi. Mestan umursamadığını:

"Sen bilirsin ama benden sana tavsiye! Sakın çukura düşecek adımlar atma!" diyerek belirtince Nazım, başını sallayıp sessiz kalırken Mestan, bir şeylerden işkillenip onun suratını incelemekle yetindi.

***

Çorak topraklara gün doğdu; Viranşehir'in kırmızı taşlı toprakları, esen sert rüzgârı sahiplenircesine göğüslerken bulutlar, yavaşça dağınık vaziyetlerinden vazgeçip birlikten kuvvet doğar dercesine bir araya gelmeye başlıyordu. Mısır tarlalarında yeşil kabuklarına bürünen mısırlar, sanki soğuktan korunmak için çırpınırken pamuk tarlalarında, kozalarından ak gerdanlarını sarkıtan pamuklar, gözlere hoş bir manzara sunuyordu.

Vedat denilen şantiye müdürü, Dacia Duster markalı beyaz renkli bir jip tipli aracın şoför mahallindeydi ve tek eliyle tuttuğu direksiyona hakim olmaya çalışırken Kenan, onun yanındaki koltukta oturmuş ve başını cam tarafına dikip etrafı inceliyordu.

"Güzel yerler, değil mi Kenan Bey?" diye soran Vedat'ın sesiyle, daldığı düşüncelerden sıyrılarak:

"Güzel yerler, evet!" dedi. Araç kırmızı ışıkta dururken Kenan, yol kenarında kucağında bir bebekle elini açıp dilenen kadını görünce içi cız etti.

"Suriyeli Afra! Bu sokakların kadını, kocası Suriye'de ölmüş, bir yıldır burada!" diye açıklama yapan Vedat, Kenan'ın dikkatini çekmişti. Kenan, tam da onun camının önündeyken hareket eden Vedat'a bakıp kaşlarını çatınca Vedat'ın ani bir fren yapmasıyla arkadaki araçlar, hep birden kornaya asıldı. Kenan'ın gözleri, ürkek bir şekilde kenara çekilen Afra'nın üstündeyken Vedat, mecburen gaza bastı. Kadının ürkek ve muhtaç bakışları, adeta Kenan'ın yüreğine kazınmıştı.

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin