"Geçmiş"

262 49 521
                                    

Boğazdaki mekanda atmosfer, buğulu bir şekil almıştı; Payidar, Hamdi’nin bu vurdumduymaz tavırlarına bir anlam veremiyordu, içten içe korkmaya başlasa da, bunu muhatabına yansıtmamayı beceriyordu. Hamdi, gayet rahat davranıyor, adeta Payidar’ı çatlatmaktan zevk alıyordu.

“Beklemekten sıkıldım Hamdi!”

Hamdi, tam bir şey söyleyecekken telefonu çaldı. Yerinde doğrulup masadaki telefonu aldı ve açıp sesini hoparlöre verdi.

“Söyle Bünyamin!”

“Efendim, Kenan’ı aldık!”

Payidar, birden irkildi; duyduklarıyla şok oldu, Hamdi gülümsedi ve:

“Tamam o zaman Bünyamin! Ben de vizyonda gişe rekorları kıran filmimizi izletiyorum misafirimize!” dedikten sonra telefonu kapattı.

“Ne oluyor lan?” diye atarlanan Payidar, Hamdi’nin:

“Sakin ol!” demesiyle gözleri kısıldı. Hamdi, masadaki uzaktan kumandayı alıp televizyonu açtı. Payidar’ın gözleri, yavaşça televizyona yöneldi. Gördüğü manzarayla beyninden vurulmuşa döndü. Kızının ve damadının bağlı bir şekilde ekrana poz vermeleri, içine kurt düşürdü. Yutkundu, dönüp Hamdi’ye baktı, tekrar televizyona çevirdi bakışlarını ve kızına bir silahın doğrulduğunu görünce yerinde sıçradı. Hamdi, keyfinden kuduracakmış gibi sırıtıyordu. Payidar, gözleri öfkeden kızıllaşmış bir şekilde:

“Durdur onu, onu durdur!” diye bağırdı.

“Bağırma Payidar! Ben istemeden, o silah ateşlenmez! Ama her an isteyebilirim! Bu sana kalmış!”

Payidar pes etti, bayrağını sallarcasına:

“Ne istiyorsun, damadını aldın işte?” diye sordu.

“Sen benden ne istediysen, ben de senden onu istiyorum! İhaleyi bana bırak!”

Payidar, kazdığı kuyuya kendisinin düştüğünü anlamıştı; hem de kendi kazdığı kuyuya düşmüştü, çırpınıp durması nafileydi, ne yapsa boştu ve Hamdi’yi az buçuk tanıyorsa, kızıyla damadının başka şansı yoktu. Mecburen pes edecekti. Derin bir nefes aldıktan sonra:

“Pekâlâ, senin dediğin gibi olsun! Pes ediyorum! Hakkın var, dedikleri gibi Pars birisin! Sana boynum kıldan ince artık! Her şeyimle sana teslim oluyorum! İster beni yok edersin, ister ihya, sen bilirsin! Ama sana yalvarıyorum, ben ettim sen etme! Kızımı ve damadımın hayatını bağışla! İstersen, her şeyimi al! Malım, mülküm, servetim ve hatta canım… Ama kızıma dokunma!” deyince Hamdi, usulca başını salladı.

“Biz, birbirimizi yiyip duracağımıza, neden senle aynı masaya oturmuyoruz? Kızımı kaçırmak istedin, damadım bildiğin yedi yabancı ve masum birini kaldırdın! Ama ben, sana insaflı davranacağım! Eğer güvenimi kazanmak istiyorsan, sana bir şans vereceğim!”

“Dedim ya Pars, sana boynum kıldan ince! Kızımı bırak!”

Hamdi, yerinde doğrulup:

“Benim, karıyla kızla işim olmaz Payidar! Senin kızın, benim kızım artık!” dedikten sonra:

“Kurul olarak yeni bir pazara yelken açıyoruz! Bu Pazar, kadın işidir. Sen, bu işte ustasın, biliyorum! O yüzden kadın işine, seni getiriyorum! Elindeki sermayelerle birlikte, benim de getirteceğim yeni sermayelerle, pazarda sahip olduğun namı, her şeyiyle bana hibe edip bizim için çalışacaksın! Kârını da alırsın, merak etme! Bilirsin, ben eli bol biriyim!” diye ekledi.

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin