"Haylaz'ın İmzası"

57 10 8
                                    

Bir nevi şenlik alanıydı; güneşin tam tepe noktasına bağdaş kurup yeryüzünü sımsıcak gözlerle izlemesi, sonbaharın hiçbir zaman gelmeyecekmiş gibi bir izlenim verse de aslında sonbaharın sahte tebessümlerini barındırıyordu bu günler ve güneş de, üstüne düşen vazifeyi yerine getiriyordu. Ümraniye'nin kalabalık ve merkezi bir yerindeydi Antin Kitap Fuarı; sanki bütün İstanbul oraya yığılmış gibiydi, herkes oradaydı ve kalabalıktan, adeta yere iğne atsan düşmez gibi bir yoğunluk vardı.

Bembeyaz bir VİP aracın içindeydi Nazım, yanında Şahin de vardı ve ikisi, aracın kapı olmayan tarafına monte edilmiş plazma ekrana bakıyordu. Fuarın içi, anlık olarak onların nazarlarına yansıyordu. Gezici kamera, tepe kamerası ve güvenlik kameraları, en be an görüntü naklediyordu. Hatta gazetecilerin ve habercilerin kameraları bile Nazım'lara hizmet ediyor gibiydi. Ama işin içinde korsan yayıncılık vardı. Kürşat, bir dijital uzmanını bulup getirtmiş, örgütten olması da onların işine yaramış ve o uzman kişi, gerekli yazılımlar ve kodlamalar sayesinde bütün görüntülere sızmayı başarmıştı. Şimdi de Nazım, o görüntüleri izleyerek içeriyi anlık olarak görebiliyordu.

"Yardımcı oyuncu nerde?"

Şahin, tebessüm ederek bir noktaya baktı ve parmağıyla gösterdi.

"İşte geliyor!" diyerek içeri yeni giren siyah deri montlu ve mavi kazaklı bir adamı işaret etmişti.

"Ya asıl oyuncu?"

Şahin, bu sefer de ona dönerek gülümsedi.

"O da sürpriz..."

Başını salladı Nazım, tekrar bakışlarını plazmanın ekranına dikerek fısıldadı.

"Başlayalım o zaman!"

Bütün yazarlar gelmişti; bütün yayınevleri, güvendiği yazarları getirtmiş, belli stantlar ayarlamış ve kalemine güvenen her yazar, yazar adayı herkes, oraya akın etmişti. Yazarların yanı sıra okuyucular da akın etmişti. Ondan mahşeri bir kalabalık oluşmuş, her yer insan seline bürünmüştü. Tanıdık yazarlar vardı; kalemi güçlü, ufku dağları aşan ve kelimeleriyle okuyucuları alıp oradan buraya savuran yazarlar, kendi yerlerinde oturup kitapları için imza günü tertiplemişlerdi.

Şahin'in görüntüde gösterdiği mavi kazaklı ve deri montlu adam, elindeki pembe kaplı, erkeğin sırtına binmiş bir kadın fotoğrafı olan ve üzerinde, "Canan Öget, Kiralık Sevgili Dükkanı" ismi yazılan kalınca kitabı sımsıkı tutarak bir standa yaklaştı. Beyaz tenli, simsiyah saçlarıyla asaletine uyum bahşeden ve alımlı imajıyla göz dolduran yazarın,

"Buyur!" demesiyle adam, derin bir nefes alarak sanki zorla konuşuyormuş gibi:

"Sizin büyük bir hayranınızım efendim!" dedi ve kitabı standa bıraktı.

"Lütfen bir imza alabilir miyim?"

Canan, kahverengi gözlerindeki septik bakışıyla adamı şöyle bir süzdü. Sonra da başını sallayarak:

"Tabi!" dedi ve masadaki kaleme uzandı. Ama adam,

"Lütfen!" diyerek onun dikkatini çekti. Cebindeki kalemi itinayla çıkaran adam,

"Ölen babamın emaneti... Bununla atarsanız..." dedi ve kalemi uzattı. Canan, bu adama bir anlam verememişti. Diğer kalemi masaya bırakıp adamın uzattığı kalemi almak için elini uzatırken adamın sırıtması, gözlerden kaçmıyordu.

Nazım, iyice plazmaya yaklaşmıştı. Heyecandan yerinde duramıyor, nefesi kesikleşiyor ve boğazı kuruyordu. Gözleri parlayarak ekrana bakıyordu.

HAYATIMIN GAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin