"Allahım seni bana vererek, bana vermediği herşeyi telafi etmistir
Ali Şeriati "Bir yere bu kadar ait olamazdım. Otele bizi almak için gönderilen araba demir parmaklıklı kapıdan girip, iki kenarı yüksek meşe ağaçlarıyla süslü yolda ilerlerken, yüksek duvarların çevrelediği cennetten bir köşeyi andıran bahçenin güzelliğiyle nefesim kesilmişti. Beyaz mermer heykellerin serpiştirildiği, ulu çınarlar, geniş gövdeli söğüt ve çam ağaçlarının arasındaki yürüyüş yolları alabildiğine göze çarpıyordu. Bakımlı çiçek yatakları ve Roma'daki aşk çeşmesinin mini replikasi bahçeye masalsı ve romantik bir hava katıyordu.
Araba saray yavrusunu andıran malikanenin girişinde durunca içgüdüsel koltukta büzüştüm. Mermer merdivenlerle çıkılan, yüksek mermer sütunlu veranda ve mitolojik, olağanüstü güzellikteki pekçok varlığın göz alıcı heykellerinin girintilerini, balkonlarını ve sundurmasını süslediği göz alabildiğine yükselen duvarlar tedirginliğimi katlamıştı.
Didem şoförün açtığı kapıdan eğilip, hala arabadaki koltuğa adeta yapışmış olan bana sabırsızlıkla ve kafası karışarak bakıyordu.
" Inecek misin yoksa bütün gece orda mı oturacaksın Sedef ?"
" Öyle bir şansım var mı?"
" En iyi arkadaşına destek olmakla ilgilenmiyorsan var tabi."
Hain Dido. Tam onikiden lafı sokmuştu. Oflayarak arabadan çıktım.
"Berke'nin eve yemeğe çağırdı annem dediği ev bu ev mi şimdi? Bu evse bizimkiler ne ?" diye mırıldandı Berna. "Kızlar sizin bu sevgilileriniz ne kadar zengin sizce ?"
Omuz silktim. " Umurumda değil."
Didem gülümsedi. " Benim de.."
Didem gözlerini devirmişti
" Onu biliyorum herhalde. Sadece dışı böyleyse burada yaşayanlar nasıldır acaba diye merak ettim. Umarım kastırmazlar adamı."Ben de aynı şeyi umuyordum ama içimdeki ses tam tersi olacağını söylüyordu. Ve tabi ki gene haklı çıkmıştı. Neden mi ?
Bir kere kapıyı bir uşak açmıştı. Bildiğiniz frak benzeri bir kıyafet giyen ve papyon takan bir uşak
" Downtown Abbey'e hosgeldiniz." diye seslendirme yapan Berna'ya katılmamak mümkün değildi. Bizi o kadar saygılı ve zarif bir şekilde karşılamıştı ki bu kez ben kendimi tutamadım. Arkamı kontrol ettim istemeden.
" Napıyorsun Sedef ?" diye dirsek attı Didem.
" Kimi karşılıyor diye bakıyorum."
" Bizi karşılıyor seni gerzek ,kimi karşılasın ? "
" Ne bileyim kızım. Hayatımda hiç kraliyet ailesi mensubu gibi karşılanmadım ki .Hem de bir uşak tarafından. Aslında hiç canlı kanlı uşak da görmedim. Bünye alışık değil, beynim yandı."
" Allahaşkına ikiniz de bir kendinize gelin. Öyle görmemişler gibi davranmayın bütün gece. "
Berna burun kıvırıp, güldü. "Ay haspama bak Sedef. Kendi Buckingham sarayı senin Louvre sarayı benim geziyor ya kontes hazretleri bizi uyarıyor."
Bitmeyen koridorda orjinal Rembrant, Monet tabloları arasında kaplumbağa kadar ağır aksak ilerleyen uşağı takip ediyorduk.
Sayısını karıştırdığım kadar çok koridorlarda ilerlerken daha ne kadar kasılabileceğimi düşünüyordum. Zira şimdiden kazık gibiydim.
En sonunda salona ulaşıp da uşak bize kapıyı açınca gerisin geri dış kapıya koşup,otele kaçmak istedim.
Bir kere Didem'le giderek biz kalabalık mı ediyoruz diye endişelenmem yersizmiş çünkü sade, aile arasında tanışma yemeği olmayacağını kalabalığı görünce anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CILEKLI PASTA #wattys2019
Romance" Bana öyle bakmaya devam edersen, şeytan bile tövbe edecek ,sevgilim " " Ya sen ? " " Ben tövbekar değil, günahkârım.Şeytanın bile yüzünü kızartacak günahlara çağırıyor bakışların ve tövbe mi bekliyorsun benden? " " O halde beraber yanalım "