Bölüm şarkısı: Gülşen-Emrin Olur🎵
Açılmamak için direniyordu gözleri. Sanki, tonlarca ağırlıkta filler vardı da baskı yapıyordu üzerlerine. Gözlerine nazaran bilinci yavaş yavaş açılırken, burnuna dolan keskin hastane kokusu yüzünden, suratını ekşitti. Sahi, ne olmuştu en son? Zihninin en ücra köşelerini yoklarken, evlendiği geldi aklına. Tamam, evlenmişti evlenmesine de sonrası yoktu, hatırlamıyordu. Başının dönmesi, gözlerinin kararıp durması boşuna değildi demek ki. Kendine verdiği yemek yasağı, gün yüzüne çıkmış ve muhtemelen de nikahtan sonra bayılmış olmalıydı.
Hiçbir şeyi görmeden tahmin yürütmek yerine, zorlansa da gözlerini açmayı denedi. Nihayet başardığında, etrafı bulanık gördü bir süre. Henüz, aydınlığa alışamamıştı gözleri. Kırpıştırdı kirpiklerini. Bunun sonunda, bembeyaz hastane duvarlarının görüntüsü netlik kazandı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, başına giren ağrıyla acı bir inilti koptu dudaklarından. Elini, şakaklarını götürürken, yanında biten adamı yeni yeni fark etti.
"Sonunda uyandın!"
Yanı başında dikilen adamın, yüzünde gezindi yeşilleri. Onun telaşlı hali, kaçmadı dikkatinden. Derin ir nefes almıştı, sanki genç kızın uyanması onu rahatlatmıştı.
Defne, ağzını açıp bir şeyler söylemek istedi ancak Savaş buna fırsat vermeden, konuşmasını sürdürdü: "Nasılsın? Ağrın sızın var mı?"
Hayretler içinde bakakaldı adama. Ne yani? Endişelenmiş miydi? Kızmasını, bağırıp çağırmasını bekliyordu oysaki.
"Başım." Sızım sızım sızlıyordu. Birisi, çekiçle oyuyor gibiydi. Kendine kestiği cezanın sonucunun bu kadar ağır olacağını kestirememişti hiç.
"Kendini aç bırakırsan, ağrır tabii başın." Telaşı ve merakı gitmiş, sesi alaya bürünmüştü. Suratı ise ifadesizdi, aynı bir duvar gibi.
"Ben..." Ne diyebilirdi ki? Dilinin ucuna gelen kelimeler, bir bir geri gittiler.
"Çocuk bakıcısı gibi, peşinden mi koşacağım hep?" Oysa, dakikalar önce genç kız için endişeleniyordu. Neler olup neler bitiyor, sonları bu hale geliyordu.
"Koşma! Kimse sana benim peşimden koş demedi ki." Başının ağrısı, kemiklerinin sızısı, halsizliği derken, üzerine bir de adamın söyledikleri epey sinirini bozmuştu. Her ne olursa olsun, günün sonunda karşısındaki adamın isteklerinin olmasından bıkmıştı. Sırf arkasında kimsesi yok, yalnız diye her şeye boyun eğmek zorunda olması, onu bunaltmıştı. Kimseye gücü yetmediğinden, kendinden çıkarmıştı acısını. Keyfinden yapmamıştı ki.
Genç kızın atağı karşısında, tek kaşını kaldırdı Savaş. "Canımı yoluna sermeye hazırım diyen de başkasıydı zaten." Ellerini, pantolonunun cebine soktu. Sanki 'ne söylersen söyle, umurumda değil' der gibi, dimdik bakıyordu Defne'ye. Ondan, geri dönüt alamayınca,
"Neyse, yorma şimdi kendini. Bunları konuşmak için doğru yerde ve zamanda değiliz." diye devam etti. Karşısındaki kızla daha fazla laf dalaşına girmek istemediğinden, konuyu kapatmayı tercih etmişti.
O sırada, odaya giren doktor, ortamdaki gergin havayı dağıttı. Defne'ye kontrol etme amaçlı yaptığı bir iki tetkikten sonra, durumunun iyi olduğunu söyledi. Genç kızı, bundan sonra daha dikkatli olması ve yemesine içmesine özen göstermesi konusunda uyardı. Sonrasında, Savaş'la beraber odadan çıktılar.
Aradan geçen 10-15 dakikanın sonunda, Savaş odaya geri döndü. "Doktorun bir-iki vitamin yazdı, uyandığına göre eve gidebilirmişiz artık. Ben de çıkış işlemlerini hallettim bu yüzden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZ
General FictionKapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih