Bölüm şarkısı: Özcan Deniz-Sevdanın Rengi
İyi bayramlar ve keyifli okumalar...
Küçük bir göz kaymasının, olayı bu noktaya getireceğini bilebilir miydi? Tabii ki de hayır. Savaş'ın gözlerindeki hüzne şahit olduğunu söylemişti ya, kısa bir süre içinde bu duygunun yok olduğunu gördü. Yerini, öfkeden koyulaşan yeşil gözler almıştı. Sertçe yutkundu Defne. Hızlanan kalp atışı, uğuldayan kulağı ne kadar korktuğunu gözler önüne seriyordu. İçinde bulunduğu durumu, Savaş'a nasıl anlatacağına dair en ufak bir fikri yoktu.
"Şey..." Devamı gelmedi. Konuşmaya çalışıyordu ancak yaşadığı korku yüzünden kekeliyordu.
"Çık odamdan!'' Savaş öyle bir bağırdı ki, korkudan olduğu yerde sıçradı Defne. Genç adamın sesinin soğukluğu ve içine karışan öfke tohumları, Defne'nin tir tir titremesine sebep oldu. Yaşadığı tedirginlik yüzünden, kızın tüyleri diken dikendi.
"Hı?" Yaşadığı şok yüzünden, algıları kapanmıştı. Savaş'ın ne söylediğini idrak edebilmek için gözlerine bakıyordu.
"Anlama kıtlığın mı var? Elimden bir kaza çıkmadan, defol git şu odadan!" Sesi, az öncekinden bir tık daha şiddetliydi. Burnundan soluyordu, kızgın bir boğadan farkı yoktu, yumruklarını sıkması da cabasıydı.
Defne'nin hareket kabiliyeti yok olmuştu, sanki tüm uzuvları fonksiyonlarını sonlandırmıştı. Panikle, geriye doğru bir atakta bulundu, arkasındaki komodine çarpmıştı. Kısık bir inleme sesi döküldü dudaklarından.
"Bana bir lafı ikiletmek hoşuna mı gidiyor? Çık git lan odamdan!" Bu son darbe, Defne'yi harekete geçirmişti. Dermanının olup olmadığını bilmemesine rağmen, koşar adımlarla ayrıldı Savaş'ın yanından.
Adam, o kadar dehşetle bağırmıştı ki, kulak zarlarının patlamış olabileceğinden korkmuştu kız. Odadan çıktığında, derin derin nefesler alıyordu. Elleri, kalbinin üzerindeydi. O kadar hızlı atıyordu ki, durabilirdi. Sanki, yüzyıllardır koşuyordu da tam şu an duraksamış gibiydi. Elleri ve ayakları, korkudan titriyordu. Gücü tükenmişti. Dakikalar içinde geldiği hal, içler acısıydı.
Savaş az önce, bağırıp çağırarak olayı geçiştirmiş, genç kıza bir zarar vermemiş olabilirdi. Ancak, yine de bu bir şey yapmayacağı anlamına gelir miydi? Üstelik, bu sefer haklıydı da... Yani, en azından Defne, ona hak veriyordu. "Karısıyla olan fotoğraflarına bakmak, bana mı düştü?" diye, kendi çapında durum değerlendirmesi yapıyordu. Bir de güzel iş becermiş gibi, çerçeveyi de elinden düşürdüğüne dair kendine iğneleyici laflar sokuşturuyordu.
İçinden bir ses "Fotoğrafa bir şey olmadı ki, yeni bir çerçeve alabilir, boşuna sana bağırdı." dese de genç kız pek oralı olmadı. 'Ya fotoğrafın çerçevesi bile onun için değerliyse? Ya karısından geriye kalan son şeylerden biriyse?' İhtimallerden ibaretti belki, ancak Defne'yi ürkütmeye yetmişti bile.
Biraz da olsa kendine geldiğinde, kendi odasına gitmediğini ve Savaş'ın odasının önünde olduğunu fark etmişti. Odadan çıktığına bakmıştı, sonrasını akıl edememişti ki. Peki şimdi nereye gidecekti? Ayak altında dolanmaması lazımdı, yoksa Savaş'ın öfkesi onu yok ederdi, yakardı. Odasına gitse iyi olacaktı, en azından uyurdu. Hem böylece, ortalık biraz durulur, kocası da bu tatsız olayı bir nebze de olsa unutmuş olurdu.
Kaldığı odanın önüne doğru adımlarken, duydu cıvıl cıvıl ses ve arkasından bacaklarına sarılan kız yüzünden, olduğu yere çivilenip kaldı. "Defne abla sen de mi salona geliyorsun? Dedem, babaannem ve halamla güzel bir animasyon film izleyeceğiz. Sen de bizle izle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZ
General FictionKapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih