Bölüm şarkısı: Gülşen-Hükmen Mağlup 🎶
Bir sabah, koyunlarını otlatmak için dağ bayır gezen çobanın yaptığı ihbar sonucunda, Buse'nin cansız bedeninin bulunmasının üstünden, tam tamına iki hafta geçti. Ezgi'nin ölümüyle beraber, bu süre toplamda üç haftaya tekabül ediyordu. Hancıoğlu ailesinin yaşadığı sıralı ölümler, Adana'daki herkesin dilindeydi. Ailenin talihsiz kaderine şaşkınlıkla bakılıyordu. Eve taziyeye gelenler, ailenin dağılmış ve acılı haline ah vah ediyordu. Herkesin bilmediği çok fazla şey vardı. Mesela, ölenlerden biri, ölen diğer iki kişinin sebebi, katili olmuştu. Aileyi, en fazla yaralayan da buydu zaten. Göz göre göre verilmişti kayıplar.
Gerçekler de ortaya çıkmıştı tabii. Buna, bir kara kaplı defter sebep olmuştu. Küçük İmge, rengini beğendiği bu defteri, İstanbul'dan Adana'ya getirmeseydi, merakına yenilmeseydi belki de sır perdesi hiçbir zaman aralanamayacaktı. 3 ya da 4 yaşlarında bir çocuksanız, olanları idrak etme şansınız pek fazla olmuyor. Sözde, halasıyla arasında kalacaktı bu defter, ancak İmge çocuk aklıyla çoktan unutmuştu bunu. Aslında bakılırsa, iyi ki de unutmuştu.
Savaş ve Mehmet Emin'in defterde yazılanları okudukları ilk gün, iki kardeşin arasında uçurumlar açılabilirdi. Ancak, böyle bir durumun kenarından köşesinden bile geçilmedi. Çünkü, ikisi de çok fazla acılıydı. Mesela, Mehmet Emin, karısı tarafından hiç sevilmediğini, hatta evlatlarının bile bu sevgiye layık görülmediğini öğrenmişti. Abisine aşık olan kadın, yine abisine yakın olmak için evlenmişti onunla. O kadar tiksinmişti ki, tüm gün midesi bulanmıştı. Hatta, bir ara kusmuştu bile. Savaş ise, eski karısıyla ilgili gerçekleri, Buse'nin en baştan beri bildiğini öğrenmişti. Üstelik, Alara konusunda sessiz kalışlarını, hatta Cihan'a olayları anlatanın da yine Buse olduğunu bu şekilde belgelemişti. Kendi üzüntüsü bir yana, kardeşi için de üzülmüştü. Onun başına gelen bu talihsiz evliliğin sebebinin, kendisi olduğunu düşünüp, daha da kederlenmişti.
İmge'den öğrendiklerine göre, bu defterden rahmetli kardeşleri Ezgi'nin de haberi vardı. İki kardeşte de o an taşlar yerine oturdu. Ezgi, defterde yazılanların hesabını sorarken, Buse'nin kurbanı olmuştu muhtemelen. Farkına vardıkları bu gerçeklik yüzünden, kardeşlerinin ölümüne dolaylı yoldan sebep olduklarını düşünen Savaş ve Mehmet Emin, daha da kahroldu. Küçük kız kardeşleri, asla böyle bir sonu hak etmiyordu.
Hayat dolu, cıvıl cıvıl, etrafına neşe saçan, insanların derdini kederini alan bir kızla, ölüm kelimesini yan yana koyamıyorlardı hiç. O, yaşı küçük olsa da yeri geldiğinde abilerinden bile büyük olup, onlara akıl verirdi. Buna bile üzüldü iki abi-kardeş. Çünkü, kendi sorunlarından, hiçbir zaman Ezgi'yi görmemişti gözleri. Belki, onun da anlatmak isteyip de anlatamadığı, içinde tuttuğu dertleri kederleri vardı. Kendi sorunları yüzünden, fazlasıyla ihmal etmişlerdi onu.
Darılmış mıydı acaba hiç? Darılmıştır tabii. Abilerinin çalkantılı hayatları yüzünden, ortada bir yerlerde kaybolmuştu hep. Yalnız kalmıştı ve ölürken de yalnızdı. Koruyamamışlardı onu, sahip çıkamamışlardı. İki kardeşin de bu hayatta sırtına binen en büyük yüktü bu. Hayatlarına giren yanlış kadınlar, hayatlarındaki en doğru kadını alıp götürmüştü onlardan.
Savaş ve Mehmet Emin vicdan azabıyla ve kardeş acısıyla kavrulurken, bu süreç içinde Devran bey de çıkmıştı hastaneden. Ölen kızı ve buna dayanamayıp hastalanan karısı için üzülüyordu. Bilgehan hanım ise, kaldığı rehabilitasyon merkezinden, iki gün önce gelmişti evine. Haftalardır konuşmuyordu. Çok fazla yemek yemediğinden olsa gerek, bir deri bir kemik kalmıştı. Kadının, yaşlansa bile hala dillere destan olan güzelliği, evladıyla birlikte gitmişti. Sabit bir noktaya bakıyordu sürekli, kim bilir ne düşünüyordu. İki gündür, kendisine yemek yedirmeye çalışan Defne'ye kayıyordu gözleri. Genç kadına baktıkça, içinden bir şeyler kopuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZ
General FictionKapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih