53. Şükür

31.1K 1.6K 1K
                                    

 Bölüm şarkısı: Mustafa Sandal-Ben Olsaydım🎵

25.03.2024 Pazartesi 

Bölüme geçmeden önce, bu bölümü erkek arkadaşım Tuna'ya ithaf ediyorum. 

Bu arada, keyifli okumalar dilerim...

Sabahın erken saatleriydi, güneş bile daha varlığını belli etmemişti tepelerin ardından. Etraf sessizdi. Bir hışırtı, bir gürültü bile yoktu, rahatsızlık vermeyecek şekilde uğutular duyuluyordu sadece. Ağustos ayının ortalarındalardı, gündüz olsa ortalık cayır cayır yanardı fakat şimdi, sabahın şu saatlerinde bir serinlik hakimdi. Bir saniye bile dışarıya çıkamadığı, çıksa duramadığı, dursa nefes alamadığı sıcak havaya nazaran bu serinliği tercih ederdi Savaş. Zaten, bundan dolayı erkenden kalkmış ve tercih ettiği serinlikle beraber, evlerinin bahçesinde oturup, uzun uzun düşüncelere dalmıştı. Oturduğu yere iyice yayılmış ve başını da geriye atmış vaziyette, derince bir nefes çekmişti içine. Gözlerini kapatıp, sadece düşüncelerini dinliyordu şimdi.

Defne'yle kan bağı olan insanların yaptığı usulsüzlükleri öğreneli, haftalar olmuştu. O zamandan bu zamana dek, içi içini yemişti. Kapalı kapılar ardında neler yaşamış, neleri sindirmişti. Kaç defa, öğrendiklerini karısına anlatmanın eşiğine gelmişti de cesaret edip, içindekileri dökememişti. Her şey açığa çıkıncaya ve ortalık duruluncaya dek, durumu bir şekilde idare edebilmişti. Utku'nun İstanbul'dan getirilmesi, onun misafir edilmesi, talihsiz ölümü ve bu ölümden sonraki süreç derken, anlatacaklarını olabildiğince ötelemişti Savaş. Bunca olayın içinde ötelemekten başka da çaresi yoktu zaten. Ne var ki, artık yolun sonuna gelmişti. Ortada, büyük bir problem vardı ve göz ardı edilemez boyuttaydı. Bir an önce çözüme ulaşılması gerekiyordu.

Savaş'ın kendisi de dahil olmak üzere, birçok kişi Defne'nin üzerinden çıkar sağlamış, onun masumiyetini kullanmış, onun hakkına girmişti. Devletin, onun eğitimi ve yaşamı için sağladığı ödenekler, ondan habersiz har vurup harman savurulmuştu. Kendisine ait olan evde, bir sığıntıymış gibi hissettirilmişti. Savaş, ilk etapta sağdan soldan öğrendiği kadarıyla Defne'nin oturduğu evin tapusunun, onun dedesinin üzerine olduğunu öğrenmişti ama resmi kayıtlara baktırdığında işin böyle olmadığını görmüştü. Evin tapusu, Defne'nin babasının üzerineydi. Bu da demek oluyordu ki, evin sahibi Defne'ydi!

Bunca olayın ışığında, bir an önce yargılanma sürecine girilmeliydi. Defne'nin hakkına giren, onun iyi niyetini istismar eden, onu yok sayan kim varsa cezalandırılmalıydı. Tamam, cezalandırılma konusunda hemfikirdi ama bunu karsına nasıl anlatacaktı? Onunla kan bağı olan insanların yaptığı usulsüz işlemleri, onun üzerinden kazanç elde etmelerini ona nasıl açıklayacaktı? Bunların hiçbiri, kolay şeyler değildi. Öğrenecekleri, Defne'yi harabeye çevirebilirdi. Zaten, son yaşananlar yüzünden üzüntüden sütü kesilmişken ve üzerine bir de şahit olduğu ölüm yüzünden daha da hassaslaşmışken, öğrenecekleri Defne'de içinden çıkılmaz bir boşluğa sebep olabilirdi. Savaş, buna nasıl mani olacağını bilmiyordu. Her şeyi anlatırdı anlatmasına ama bunun sonucunda onu nasıl toparlayabileceğini kestiremiyordu.

Yapılan usulsüzlüklerle ilgili belgeler eline ulaştığından beri, çok fazla araştırma yaptırtmıştı. Bu işte parmağı olan, karısının üzerinden nemalanan, onun hakkına giren kim varsa alacakları maddi manevi cezaları az çok öğrenmişti. Kendisi de dahil olmak üzere, kimsenin kolay kolay kurtulamayacağı kesindi. Defne, yaptıkları yüzünden ondan şikayetçi olursa, yıllarca hapis yatma ihtimali vardı. Karısından ve çocuklarından ayrılacağını düşündüğünde, kalbinde bir sıkışma oluyordu Savaş'ın. Sanki, birisi onun kalbini eline almıştı da tüm gücüyle sıkıyordu.

UMUTSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin