Bölüm şarkısı: Sıla-Cam
Keyifli okumalar dilerim...
Defne'den
Yüzüme vuran güneş ışığıyla gözlerimi açtığımda, dün gece odamın kalın perdesini çekmeyi nasıl unutabildiğimi sorguluyordum. Savaş'ın, bundan sonraki süreçte aynı odada kalacağımızı söylemesi yüzünden akıl kalmamıştı ki bende.
Doğru ya Savaş!
Dün onunla aynı odada kalmıştık ve duruma bakılırsa da uzun bir süre böyle devam edecekti.
Onun yattığı kanepeye baktığımda bomboştu. Benden önce uyanmıştı ve odanın kalın perdesini de o çekmişti. Keşke çekmeseydi. Savaş'ın yüzünden gül gibi uykum bozulmuştu.
Odadaki banyodan su sesi gelmiyordu, aşağı inmiş olmalıydı. Her ihtimale karşı, bir iki kez adını seslensem de geri dönüş alamadım. Bu da onun odada olmadığını kanıtlıyordu zaten.
Uzanmayı bir kenara bırakıp, yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Ancak, başarılı olamadım. Çatlak ayağım yüzünden, böyle basit hareketleri yapmam bile mümkün değildi. Zorlu günler beni bekliyordu, umutsuzlukla derin bir çektim.
Bir süre, sağımı solumu incelemekle meşgul olurken, aniden gelen tuvalete gitme isteğimle dünyalar başıma yıkıldı. Bunu, şu şartlar altında tek başıma yapamayacağımı bilmek, oldukça can sıkıcıydı.
Tuvalete gidebilmek bile bir nimetmiş yani, bunu genele vurursak, yürüyebilmek. Normalde hiç farkına varmadığımız gerçekler, böyle zamanlarda bir tokat gibi çarpıyordu yüzümüze. Oturup da asla demezdim "İyi ki ayaklarım var da yürüyebiliyorum." diye. Muhtemelen, bundan sonra sık sık diyecektim.
Fazla mı drama bağladım bilmiyorum ama gözümden bir damla yaş düştü. Normalde buna üzülürdüm ama ağlayacak boyuta da gelmezdim. Hamilelik beni oldukça zorluyordu. Karnımdaki iki oğlan çocuğu, tüm dengemi alt üst etmişti.
Tüm suçu onlara yıkmamak için, özür niyetine hafif hafif karnımı ovdum. Benim sulu göz oluşumdan ileri geliyordu her şey, çocukların ne suçu var?
Saliseler saniye, saniyeler dakika oluyordu. Böyle giderse, dakikalar da toplaşıp saat olacaktı. Tuvalete gidebilmek için, birilerinin gelmesini bekliyordum. Ancak, ortada ne gelen vardı ne de giden?
Biraz daha böyle giderse, altıma kaçıracaktım. Sonra da "Koskoca kadın, küçük çocuklar gibi altına yapmış." diye bu konakta benimle alay edeceklerdi. Sanki benim suçum mu? Bir ihtiyacımın olup olmadığını sormak için kimse gelmiyor ki odama.
Neyse ki, sesim semadan duyulmuş olacak ki, Savaş gelmişti. Elinde de genişçe bir kahvaltı tepsisi vardı. Durumumun aciliyetinden, tepsinin içindekilere pek fazla göz gezdirmeye fırsatım olmadı.
Kendimi, bir anda konuşurken buldum.
"Savaş iyi ki geldin, lütfen lavaboya gitmeme yardım eder misin?" Sesim, bir tık ağlamaklı çıkmış olabilir. Ama ne yapayım? Dakikalardır çişimi tutuyorum ve biraz daha beklersem patlayacağım. Savaş'ın gözleri önünde altıma yapmak, bu hayatta isteyeceğim en son şeylerden biri bile değil.
Benim sesim, onu tedirgin etmişe benziyordu. Elindeki tepsiyi hızlı bir şekilde yandaki kanepenin üzerine bıraktı ve soluğu benim yanımda aldı.
"Ne oldu Defne? Mide bulantın mı var ya da başka bir şeyin?" Onu telaşlandırdığımın farkındaydım. Ancak, elimden gelen bir şey yoktu.
"Sadece, biraz daha beklersem küçük çocuklar gibi altıma yapacağım." Ah Defne! Dilini eşek arıları soksun Defne! Sen böyle her şeyi pat diye söyleyecek misin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZ
General FictionKapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih