11. Araf

72.4K 2.5K 503
                                    

Bölüm şarkısı: Selda Bağcan- Öyle Bir Yerdeyim Ki

Geçirdiği en zor haftalardan biri olabilirdi. Daha kötülerini de görmüştü ancak bunun da onlardan geri kalır bir tarafı yoktu. O gece, yani karısıyla birlikte olduktan sonra, çalışma odasına çekilmiş ve sabaha kadar da uyumamıştı. Gülce'ye ihanet etmiş olmanın verdiği vicdan azabıyla yerin dibine girerken, bir taraftan da her şeyin evlatları için olduğunu tekrar edip duruyordu.

Arafta kalmak ne kadar da kötüydü. Özellikle, vicdan muhasebesi yapmak ve kendini içindeki mahkemeyle yargılamak kadar hiç bir durum lime lime etmiyordu insanın canını. İlk denemeleri işe yarasaydı da ne o kız, ne de kendisi bir daha böyle bir duruma katlanmak zorunda kalmasaydı keşke. Elinden geldiği kadar nazik olmaya çalışmıştı. Öbür türlüsünün, canavarlıktan farkı olmayacağını biliyordu. Kızını iyileştirmek isterken, başka birinin kızını yaralamak istemezdi. Gerçi, o yaralamadan, başkaları yaralamıştı ya, neyse...

Defne'nin ailesinden yediği darbeye, onun yıkılışına günlerdir an be an şahit oluyordu. Özellikle, kızının ameliyatına yardım ettikleri ablasından gelen vurgunun, onun üzerinde ne kadar etkili olduğunu görmüştü. Büyük bir hayat dersiyle karşılaşmıştı karısı. Onun üzerine bir balyoz indirmişlerdi sanki. İnsanlar için kendini feda etmenin gereği yoktu, bu ister en yakının olsun, isterse en uzağın. İnsanlar nankördü, vurdumduymazdı, doyumsuzdu. İyi niyet, hak edene gösterilmeliydi. Böyle, anlayıp dinlemeden yargılayanlara değil.

Bu işin altında bir iş vardı ancak kurcalamasının gereksiz olduğunu bildiğinden susuyordu Savaş. Ona göre, Defne'nin dedikodu yaymasının mümkünatı yoktu. Uzun zamandır kendisinin gözetimi altındaydı ve genç kızın en ufak bir hareketinden bile haberi vardı. Belki de intikam almak istemiştir, gözden çıkarıldığı için o da onları gözden çıkarmıştır, diye düşünse de açıkçası, böyle bir şeye ihtimal veremiyordu. Küçücük bir bebek için özgürlüğünden vazgeçen kız, ailesini mi karalayacaktı?

Oturduğu çardakta, biraz daha yayıldı. Bir-iki gündür olduğu gibi, bugün de gitmemişti şirkete. Defne'nin durumunun farkındaydı ve onun iyi olup olmadığını gözlemlemek açısından, evde kalıyordu. Açıkçası, zor da olsa atlatacağını, genç kızın bu süreçten sağ salim çıkacağını düşünüyordu. Sonuçta, hayatta sadece kötülükler yoktu, iyilikler de vardı. Böyle ufak tefek düşmeler yaşasa da insan ayağa kalkıyordu neticesinde.

Dışarıda bunaltıcı bir sıcak vardı, evin içine girse iyi olacaktı. Önce, Defne'nin yanına uğrardı, halini hatrını sorardı. Onun yanından ayrıldıktan sonra da kızının yanına giderdi. Evladıyla vakit geçirmeyeli uzun zaman olmuştu hem. Oldukça ihmal etmişti Alara'yı, telafi etmeliydi.

Oturduğu yerden kalktı ve eve doğru adımlamaya başladı. Bahçelerinde yürürken, karşısından ağlayarak gelen evladını görür görmez yanına koştu.

"Alara'm, ne oldu kuzum? Neden ağlıyorsun?" Onun boyuna kadar eğilip, küçük kızı kollarının arasına aldı. Evladının göz yaşları, gömleğini ıslatıyordu. Kim ağlatmıştı kızını? Onun hıçkırıklarının şiddetini hissedince, dünyası başına yıkıldı.

"Kurban olduğum, ne oldu sana? Neden ağlıyorsun?" Kızının yüzünü avucunun içine aldı ve göz yaşlarını sildi. Başını da birbirlerine bakabilmeleri için kaldırdı.

"Babacığım kim ağlattı seni?" Aklını kaçırmak üzereydi. Evladını, ilk defa böyle görüyordu. Küçük kuzusunun gözlerinden düşen her bir göz yaşı, ok gibi saplanıyordu içine.

"Babaannem." Burnunu çekti Alara. Kolunun tersiyle de akmakta olan yaşını sildi.

"Babaannen mi?" Evladını bu kadar üzen kişi annesi miydi? Ama neden?

UMUTSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin