Bölüm tarihi: 28.05.2024
Finalden önceki son bölüme hoş geldiniz. Umutsuz'un biteceğine hala inanamıyorum. Hiç bitiremeyeceğim sanmıştım. Sonunda, sonuna çok az kaldı.
12570 kelime yazmışım. Bugüne kadar yazdığım en uzun Umutsuz bölümü bu. Beğenmenizi umuyorum.
Yorumlarınızı okumak beni çok mutlu ediyor. Satır aralarında buluşalım.
Keyifli okumalar dilerim...
Savaş, bir dram kitabının içinde olduklarını düşünmüştü hep. Acıların bir türlü bitmek bilmemesi, kırgınlıkların tekrarlaması, kısır döngünün bir türlü kırılamaması, şansın yüzlerine gülmemesi, umutsuzluğun dibini sıyırıp durmaları, pişmanlığın derin sularında boğulup durması, kırdığı kalbi bir türlü tamir edememesi, yerinde sayıp durması... Bu liste, çok uzar giderdi daha.
Neyse ki, bir noktada yüzlerine gülmüştü hayat. 'Yeter artık! Çok fazla çektirdim size. Ne haliniz varsa görün artık!' deyip, onların yakalarından ellerini çekip, başından savmıştı. Hayat, uğraşacak başka birilerini bulmaya doğru gitmişken, en sonunda Defne ve Savaş'ta tam anlamıyla birbirlerini bulmuşlardı.
Aynı evin içinde yaşasalar da birbirlerine uzaklardı. Tamam, Savaş bir noktada Defne'yi sevmeye başlamıştı ancak, bu tek taraflı ve anlayış barındırmayan sevgi, işe yaramazdı. Karşılıklı olmalı ve anlayış barındırmalıydı. Savaş, zamanla Defne'yi anlamaya başladı. Kuru özürleri ve pişmanlıkları bir kenara bırakıp, gerçek anlamda onun gönlünü almaya çalıştı. Defne'nin kırgınlıklarını yavaş yavaş tamir ettikçe ve ona, o çok aradığı güveni verdikçe, kalbine girme şansını da elde etti. Ya, mücadele etmeseydi Savaş? Ya, yerinde çakılıp kalsaydı? O zaman ne olurdu?
Belki de aradan 7 yıl geçerdi. Çocukları büyümüş, Defne mesleğini elde etmiş ama hala Savaş'a şans vermemiş olurdu. E haliyle, bir arada olmazlardı hiç. Burada önemli olan, Savaş'ın erkenden sorumluluk almış olmasıydı. Hataları yapan oydu ve bunları telafi etmesi gereken de oydu. Bunun bilincine erkenden varabilmiş olması, onu hüzün gemilerinde yüzmekten kurtarmış, Defne ve çocuklarıyla birlikte güzel bir geleceğe yelken açmasına vesile olmuştu. (Yeni okuyucular burada "7 yıl ne alaka?" diyebilirler. Aslında, kitabın bundan 3 yıl önceki haline göndermede bulundum. Eski okuyucular hatırlayacaktır ki, Defne Savaş'ı 7 yıl geçse bile affetmemişti.)
Savaş ve Defne'nin birlikte geçirdikleri o büyülü akşamın üzerinden neredeyse 10 gün geçmişti. Geçen sürede, konaktaki herkesi çokça telaş, çokça heyecan, bolca neşe ve bolca mutluluk sarmıştı. Konaktakiler, koşuşturmacalara çoktan başlamıştı. Oğulları ve kızları evleniyordu sonuçta, yerlerinde mi oturacaklardı? Onların düğününü, uzun zamandır bekliyorlardı. Sonunda, bekledikleri oluyordu ve bu da onların içini kıpır kıpır yapmıştı. Yaşanan onca aksiliğin, geçmek bilmeyen kara bulutların, dinmek bilmeyen sağanak yağmurların, bitmek bilmeyen acıların üzerine, bu düğüne çokça ihtiyaçları vardı. Sonunda, ihtiyaçları gideriliyordu.
Savaş, tam şu anda arabasındaydı ve uzun bir yolda ilerliyordu. İçinde de tarifini yapamayacağı bir heyecan vardı. Defne'ye evlilik teklifi ettiği ve onun da kabul ettiği anı düşünüyor, duygulanıyordu. Nereden nereye gelmişlerdi be! Düğün hazırlığında olduklarına hala inanamıyordu. Aynı, Inception adlı filmde Leonardo DiCaprio'nun oynadığı karakterin rüyada olup olmadığını anlamak için totem olarak topaç çevirmesi gibi, Savaş'ta günlerdir bir rüyanın içinde olup olmadığını anlamak için kendine çimdik atıp duruyordu. Rüyalarda fiziksel acılar hissedilmediğine ve Savaş'ın da canı her çimdikten sonra acıdığına göre, yaşadıkları anın rüya olma ihtimali yoktu. Basbayağı, her şey gerçekti! Yakında, Defne'yle düğünleri vardı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZ
General FictionKapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih