12. Arkadaş

73.6K 2.6K 660
                                    

Bölüm şarkısı: Mabel Matiz-Müphem 

Defne'den

Bulunduğum yerden, başka bir yere götürülüyordum. Açıkçası, gözlerimi açmak istemiyordum hiç. Eğer böyle bir eylemde bulunursam, muhtemelen Savaş'ı görecektim. Onunla göz göze gelmeye cesaretim yoktu. Bileklerimi keserken ondan, ailesinden, ailem sandıklarımdan kurtulmak istemiştim, ancak başaramamıştım. Bunu neden yaptığımı sormayacak mıydı bana? Elbette ki soracaktı. Hatta, şu an da epey sinirli olduğuna yemin edebilirdim. Bir an önce uyanmamı ve benden hesap sormayı beklemiştir belki de.

Gözlerimi açtığım yerden farklı, başka bir odaya alındım. Doktorum, kontrollerini tamamladıktan sonra, diğer hastalarıyla ilgilenmek üzere yanımdan ayrıldı. Gitmeden önce, bileklerimi kesmemin normal bir davranış olmadığını, ruh sağlığımla ilgili endişeleri olduğunu söylemişti. Bu yüzden de, meslektaşlarından biriyle konuşacağını, beni muayene etmesi için yönlendireceğini de eklemişti sözlerine.

Konuşmak iyi gelirmiş. Dertlerimi, sıkıntılarımı biriyle paylaşmak içimi rahatlatırmış. Gelecek doktora her şeyi anlatsam ne olacaktı sanki? Bana çare bulabilecek miydi? Odanın içinde umutsuzca göz gezdirirken bembeyaz duvarları, ferah havası dikkatimi çekti. Az da olsa açılmıştı içim. Kararan dünyama, aydınlık vuruyor gibiydi.

Odanın kapısı açıldı birden. Doktorumun, sözünü ettiği psikiyatristin geldiğini düşünmüştüm. Ancak, yanıldığımı belgeleyen kişi karşımdaydı, Savaş Hancıoğlu... Donuk suratı, boş boş bakan gözleri, kırmızıdan mora çalan göz altları, son gördüğümden bu yana uzayan sakalları ve darmadağınık saçları yüzünden perişan halde duruyordu.

Açıkçası, korkum zirvedeydi. Onu gördüğüm için öyle büyük bir adrenalin yaşıyor olmalıydım ki, kalbim ağzımda atıyordu. Rahatsız olmuştum, tedirgindim. Bu yüzden de yüzümü, onu görmek istemediğimden yan tarafıma çevirdim. Gözlerimi kapatsam, bir daha açmasam iyi olacaktı. En azından bu şekilde, onun varlığını yok sayabilirdim.

"İntihar etmek tek kurtuluş muydu?" Duyduğum tok ses yüzünden, tüylerim diken diken oldu. Sanki, bir kova buzlu suyu, başımdan aşağıya dökmüşlerdi de şoka girmiş gibiydim. Sorduğu soruya cevap vermek istemedim, sessiz kalmak en doğrusu olacaktı.

"Bileklerini kestin Defne, dilini değil." Ayak seslerini yakınımda hissediyordum, bana doğru geliyordu.

"Konuşmayacaksın anlaşılan. Peki, öyle olsun." Gitti, odadaki tekli koltuklardan birine oturdu. Başını geriye attı, bıkkın bir nefes verdi. Üzerindeki gömleğin yakasındaki bir düğme açıktı ancak birini daha açtı. Boğuluyor gibi mi hissediyordu? Benden bir farkı yoktu o zaman. Aldığım her nefes, ciğerlerime baskı yapıp, canımdan bezdiriyordu. Bir şeyi becerememiştim, kurtulamamıştım.

"Öyle her olayda intihar edilecek olsaydı, şimdiye 5-6 yıllık ölüydüm ben de." Sesindeki alay tınısı, hissedilmeyecek boyutta değildi. Sahte bir kahkaha döküldü dudaklarından, başını sağa sola salladı.

"Benim canıma kıymış olmamı küçümsüyor musun?" Bir insana kırılmanız için sizin için değerli olması gerekirdi. Savaş, benim için değerli değildi ancak ben yine de kırılmıştım.

"Yıkılan ve bir daha ayağa kalkamayacağını düşünen her insan intihar edecek olsaydı, bu dünyada kimsecikler kalmazdı." Oturduğu yerden kalktı ve bana doğru gelmeye başladı. Tam yanı başımda durduğunda, söze girmişti.

"Niye yaptın?" Bir de soruyor muydu? Oysa, başıma gelenlerin en büyük şahitlerinden biriydi. Yandığım ateşe, bir odun da o atmıştı. Cevap vermedim, yok sayacaktım onu. Konuşmalarıyla, onun da beni yok saydığı belliydi.

UMUTSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin