Bölüm şarkısı: Çağan Şengül-Çok Yazık
Sabahtan beri, hummalı bir koşuşturma vardı konakta. Normal günlerdeki sessizlik ve durağanlıktan eser yoktu. Defne, odasından dışarı çıkmasa bile bunun farkındaydı. Bahçedeki hareketlilik, odanın dışından duyulan ve odanın içinde yankı yapan sesler, her şeyi gözler önüne seriyordu. Açıkçası, umursamadı. Sonuçta, burası onun evi değildi, hal böyleyken de onu bağlayan bir durum oluşmuyordu.
Kaldığı odanın balkonunda sırtını duvara, ayaklarını da parmaklıklara dayamış bir şekilde oturuyordu. Dört duvar üzerine üzerine gelirken, kendini bu boğucu histen kurtarmanın en güzel yolu, balkona çıkmaktı. Hep böyle mi olacaktı? Özgürlüğünü kaybettiği apaçık ortadaydı. Peki hep balkon ve kaldığı oda arasında mı geçecekti ömrü? Bileklerine kaydı gözleri. Ruhsal acısı yetmiyormuş gibi, bir de fiziksel acı açmıştı üzerine. Aslında, pişmandı hem de çok. Değer miydi saçma sapan insanlar için bunu yapmaya? Biraz düşününce, daha iyi anlama fırsatı bulmuştu, değmezdi. Olsun, er ya da geç ortaya çıkacaktı gerçekler. Onun masum olduğuna inanacaktı herkes. O, nasıl yorulduysa, canından vazgeçecek raddeye geldiyse, onu yoranlar da elbet pes edeceklerdi.
Başını biraz daha geriye yaslayıp, gözlerini gökyüzüne dikmişken, odadan gelen sesle tüm dikkati dağıldı. Balkon kapısından başını uzatıp içeriye baktığında, evin hizmetlilerinden olan kadını gördü. Elinde bir tepsi vardı, muhtemelen yemek getirmişti. Oturduğu yerden kalktı ve yavaş bir şekilde onun yanına doğru adımladı. Nihayet yanına ulaştığında, hal hatır sormaya, konu açmaya çalıştı ancak hepsi havada kaldı. Çünkü, gelip giden diğer hizmetliler gibi, karşısındaki kadından da beklediği karşılığı alamamıştı. Sanki, evdeki hizmetlilerin hepsi, onunla konuşmamak için birlik olmuştu.
Kadının, yemek tepsisini komodinin üzerine koyuşunu ve öylece gidişini izledi. Bir 'afiyet olsun' demeyi bile çok görmüştü. Bu durum, Defne'nin zoruna gitti ister istemez. Aldığı nefesi bile güçlükle geri vermişti. Acıkmıştı acıkmasına ama yaşanan bu kısacık an yüzünden, tüm yeme isteği yok olmuştu. Yemek yemedi diye, Savaş tarafından azarlanacağını biliyordu. Ancak, yok sayılmak çok ağrına gidiyordu.
Gitti ve yatağına uzandı. En azından eskiden, arkadaşı İclal vardı konakta. Onunla konuşabiliyordu, onun yanında gergin değil de rahattı. Savaş, bundan sonrasında çalışması için çiftliklerine yollamıştı onu. İclal gitmeden önce, Defne ile vedalaşmaya geldiğinde anlatmıştı her şeyi, helallik istemişti. Genç kız o kadar üzülmüştü ki... Gün geçtikçe daha da yalnızlaşıyordu. İclal gittiğinde, hatrı sayılır derecede ağlamış, Savaş'a da binlerce kez ah etmişti. Başka insan mı yoktu konakta? Bula bula, onun iyi anlaştığı birini mi bulmuştu?
Üzerine biraz düşününce, her şeyin bir sebebi olduğunu görüyordu. Konaktaki çalışanların, onunla konuşmaması normal değildi. Muhtemelen, Savaş'ın emrine itaat ediyor olmalıydılar. Bu, Defne'nin kendini ne kadar güzel kandırdığının ispatı gibiydi. Savaş'ın içinde az da olsa merhamet olduğunu düşündüğü anlara acıyordu.
Aradan geçen zamanda, komodinin üzerine koyulan yemek tepsisine kaydı gözleri. Ona buna kırılıp ya da kızıp, yemek yememezlik yapmamalıydı. Sonuçta, küçük arkadaşı Alara'nın sağlığı söz konusuydu. Onu iyi edebilmek için, kendisinin de sağlıklı olması gerekirdi. Bu yüzden, oturduğu yerde doğrulup, toparlandı. Tepsiyi kucağına alıp, bir iki lokma dahi olsa ağzına götürdü yemeklerden. Doyduğuna kanaat getirdiğinde, tekrardan uzandı yerine. Yemeğin verdiği histen olsa gerek, üzerine bir ağırlık çökmüştü. Uyusa iyi olacaktı. Zaten bu evde, ye-iç-yattan başka bir işi yoktu ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZ
General FictionKapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih