23. Yas

68.1K 2.8K 474
                                    

Bölüm Şarkısı: Tuğba Yurt-Yas 🎶

Defne'den

Hayatımda, değer verdiğim birinin ölümüne şahit olmamıştım hiç. Aslında, babam ölmüştü ve buna göre ölümün soğukluğunu, en iyi benim bilmem gerekirdi. Ancak, şu an düşünüyorum da bilmiyormuşum. Babamı hiç görmediğimden midir nedir, canım bu kadar acımamıştı. Eksikliğini elbette ki hissetmiştim, ancak somut bir şekilde o anı yaşamadığım için, fazla etkilememişti beni. Vakit geçirdiğim, sevdiğim, uğruna hayatımın değiştiği birini bir daha göremeyecek olmak, ölümüne şahit olmak bambaşka bir şeydi. Kokusunu bildiğim, küçücük bedenine dokunduğum, öptüğüm, gülüşünü gördüğüm, sesini işittiğim birinin yokluğuna nasıl alışacağım ki?

Hayat... Senin, bir tren olduğunu düşünürdüm hep. Belirli duraklarda yolcuları alır, belirli duraklarda da onları indirirdin. Herkesin, inmek için bir vakti vardı. Neden bazılarının gideceği mesafeleri bu kadar kısa tuttun? Neden, daha binmelerine kalmadan hemen indirdin onları? Biraz daha kalamazlar mıydı? Biraz daha götüremez miydin onları? Bu kadar mı yük oldular sana?

Daha, iki gün önce kollarımdaydı. Güzel yüzüne öpücükler kondurmuştum, biraz dinlenip yanına gidecektim. Gidemedim... Ben, onsuzluğu, onu bir daha göremeyecek olmayı nasıl tarif edebilirim ki? Düştüğüm bataklığı, çiçek bahçesine çeviren gülüşünü bir daha duyamayacaktım. Kıvır kıvır sarı saçlarını bir daha öremeyip, öpüp koklayamayacaktım. Adımı, onun gibi kimse güzel söyleyemeyecekti artık. Küçük ellerini hissedemeyecektim yüzümde, bedenimde. Onun kadar güzel sarılamayacaktı kimse bana. Kimse, onun gibi koşulsuz sevmeyecekti artık beni.

Ah Alara... Şu 20 yıllık hayatımda, tek arkadaşımdın, her şeyimdin, canımdın. Kanımdan olanlar bile, senin küçücük yaşında bana yaptıklarını yapmadı hiç. Kimse, senin gibi güldürmedi yüzümü, kimse senin gibi hissettirmedi.

Belki de suçluyum ben? Babanın esaretine, senin hastalığın yüzünden mahkum olduğumu bilmiyordum en başında. Eğer bilseydim, o kadar ah etmezdim. O ahlar, seni buldu belki de? Bunun düşüncesi bile içimi parça pinçik ediyor. Ciğerimin orta yerinden delip geçiyor hatta.

Koruyamadım seni, benim yüzümden oldu. O gün, amca sıfatının kenarından köşesinden bile geçmeyen adam eve geldiğinde, seni de yanında götüreceğini nereden bilebilirdim ki? Karabasan gibi çöktü üzerimize. Babana, dedene, bana, sana zarar verecek her şeyi yaptı. Ondan o kadar nefret ediyorum ki. O ölseydi keşke sadece. Sen neden öldün ki? Yoldaşım gitti, parıl parıl gözleriyle yıldızım olan gitti, ışığım gitti, umudum gitti... Giden sadece, gözlerimden süzülen yaşlar olsaydı da sen kalsaydın yanımda. Ben nasıl dayanacağım bu acıya? Haydi beni geç, ya baban? O nasıl dayanacak?

Biliyor musun? Babana karşı, içimin soğumayacağını düşünürdüm hep. Çünkü, kolumu, kanadımı defalarca kırdı. Canımı, acıtabileceği kadar acıttı. Sahipsizliğimden, kimsesizliğimden yararlanıp, esaretine kurban etti beni. Bugün ona kızmıyorum, kırılmıyorum hatta nefret bile etmiyorum. Benden, kat kat yaralı durumda şu an, yıkılmış vaziyette. Senin ölümüne inanmak istemesem de babanın perişan halini gördükçe, gerçekler tokat gibi çarpıyor yüzüme.

Hak mıydı bu? Daha senden önce, bizler ölecektik. Sen daha küçücüktün. İyileşecektin, okula gidecektin, kardeşine ablalık yapacaktın, genç kız olacaktın, güzel bir mesleğin olacaktı, belki evlenecektin ve boy boy çocukların olacaktı. Sayısız mevsim görecektin, büyüyecektin, yaşlanacaktın... Daha çok vardı ölüme. Daha sıra bizdeydi... Evlat acısı, çok zormuş be Alara! Arkadaşım değilmişsin sadece, canımdan kopan bir parçaymışsın.

Babanı görüyorum da içi kor gibi yanıyor. Ölüm soğuktur, insanın içini üşütür derlerdi ama içimizi kor gibi yaktı bizim. Hayat, bizi bu acıyla sınadı. Sezen Aksu bir şarkısında "Sen de bilirsin, hiçbir acı sonsuza dek sürmez." demiş ya, işte bu en büyük yalan! Nasıl altından kalkacağız? Nasıl unutacağız? Nasıl geçecek evlat acısı? Canımızdan bir parça kopmuşken, nasıl hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edeceğiz?

UMUTSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin