Üzerime bir şey örtüldüğünü hissedince reflex olarak uyanmıştım ancak insanların âni tepkilerimden korktuğunu bildiğim için uyuyormuş gibi yapmaya devam etmiştim. Zaten tehlikeli durumlarda kalmaya aşina olduğum için, şu anda reflexif olarak hareket etmeye gerek duymuyordum.
Ah, sabah sabah neler düşünüyordum böyle...
Tüm gece boyunca, bu masanın başında defteri incelemiştim. Her sayfada bir madde yazıyordu sanırım ve sadece ilk sayfayı okuyabiliyordum. Diğer sayfalara bakmamak için merakımla büyük bir savaş vermiştim ve sonunda galibiyeti elime alarak defterin üzerindeki Zaman Büyüsünü kırmaktan kendimi alıkoymuştum. İlk madde, Emilia'nın da söylediği gibi onun ölümüyle ilgiliydi. Defterde bir ay sonra diye bahsediyordu ama şu an maksimum iki veya üç haftası kalmış olmalıydı.
Ondan sonra da bana verdiği gümüş renkli cep saatini oldukça ayrıntılı bir şekilde incelemiştim. Gümüş yapısı ve ince işlemeleri onu oldukça pahalı bir şeymiş gibi gösterse de yapılış amacı tamamen farklıydı. Sistem yeteneğimle saati taramış, ve yedi boyutlu bir taslağını çıkardıktan sonra bir Tony Stark havasıyla saatin içini havadaki similasyondan inceleme fırsatı bulmuştum.
Tamamen bir cep saati gibi görünse de içinde minik bir kristal taşıyordu. Oldukça nadir olan bu kristale İletişim Kristali de diyorlardı. Yani bu dünyada bir çeşit telefon işlevi görüyordu. Fotoğraf veya video çekebiliyor, ayrıca diğer İletişim Taşlarına bunları aktarabiliyordu. Bu özelliği sayesinde insanlar uzaktan iletişim kurabiliyordu, ancak tek sorun bulunması biraz zahmetliydi ve maliyeti de oldukça yüksekti.
Tahminimce Emilia oğluna bir video kaydı çekmişti ve bu yüzden "pes edeceğini hissettiğin anda bunu ona ver" tarzı bir cümle kurmuştu. Ne kaydettiğini bilmiyordum ve bir tür motivasyon konuşması veya onu cesaretlendirecek birkaç söz falan söylediğini varsayıyordum.
Ah, Emilia demişken...
Avcı mahkemesini araştıracaktı. Genelde bu tür mahkemeler, zindanın ortaya çıkışından birkaç hafta sonrasına ertelenebilirdi ve bu mahkemenin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya bile gerek duymuyordum. Zindan SS seviyesindeydi ve şehrin en güçlü iki loncası, eminim ki bu zindanı elde etmek için büyük meblağlar ödemeye hazırdı.
Ah, Beyaz Saraya git-gel yaparken zaman kaybettiğimi hissediyordum. Sanırım ona sınırlı sayıdaki İletişim Kristallerimden bir tanesini versem iyi olurdu.
Derin bir nefes vererek bıkkınca gözlerimi açtım ve masa başında uyuduğum için karıncalanmaya başlayan bacaklarımı hareket ettirdim. Bu berbat his biraz daha azalmaya başlarken oturduğum tahta sandalyeden uyuşuk hareketlerle kalkıp biraz gerinirken yere düşen battaniyeyi fark etmem çok da uzun sürmemişti.
Bakışlarım yerden ayrılıp yatakların olduğu bölgeye kayarken üçünün de çoktan uyanmış olduğunu fark etmiştim. Hepsinin de yatakları düzeltilmişti ve hepsi bir yere gitmeye hazır görünüyorlardı. Ayrıca şu an erkek olan ikizin yatağında olması gereken battaniyenin ayaklarımın dibinde olması, üzerimi kimin örttüğünü açıklıyordu.
Sistemdeki durum çubuğundan hızlıca manamı kontrol ettikten sonra uyuşuk hareketlerle banyoya yöneldim. Yıllardır az uyumaya alışmıştım ancak iki saatlik bir uyku da bana yetecek değildi. Ayrıca manam da %82'ye düşmüştü ve ben yavaştan acıkmaya başlıyordum.
Banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra uykumun açıldığını hissedince havluyla yüzümü kurulayıp banyodan çıktım.
"Hadi düşün peşime. Ben acıktım."
Tabiki öyle güzel bir restoran arama peşinde değildim. Bir aşağı kata inip görevliye bize en iyisinden bir kahvaltı hazırlamasını ayrıca bana da bir çay yapmasını söyledim ve yemekhaneye oturdum. Ayakta beklemeye devam eden üç çocuğa gözlerimle "Salak mısınız, otursanıza." dercesine işaret ettikten sonra onlar da masaya yerleşmişti. Benim yanıma Ren otururken, karşıma da ikizler geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Warrior [Tamamlandı]
FantasyAna karakterin eğlence amaçlı çıktığı yolculukta karşılaştığı üç kişi ve bir ejderle birlikte işler çoktan karışmaya başlamıştı. Ana karakterin bir dilek hakkı karşılığında üzerine aldığı işin tüm sorumluluklarını taşımaya çalışması bir yana, üstüne...