Alpheus, "Şunu bir açıklığa kavuşturalım, Emilia onun ölümünü engellemeni istemiyor değil mi? Öyleyse ne yapabilirsin ki? Ölüleri diriltmeye falan mı çalışacaksın." diye konuşurken son cümlesi biraz alaylı çıkmıştı dudaklarının arasından. Tamam, amacım ölüleri diriltmek falan değildi, ki zaten efsanelerin aksine bunu kastedilen şekilde yapmak tamamen imkansızdı. Bir Necromancer (Çağırıcı) olsam bile, istediğim bu şekilde bir diriltme olayı değildi.
Söyledikleri karşısında sessiz kaldığımı gören Alpheus, gözleri iri iri bir şekilde bana dönerek "Hayır.." dedi. "Cidden onu diriltmeye falan çalışmayacaksın değil mi? Tanrım! Sadece alay ediyordum."
Raph'ın "Eşeğin aklına karpuz kabuğu getirdiiiin." diye sessiz sandığı mırıldanmasını duymazdan gelerek konuşmaya başladım.
"Necromancer olsam bile böyle bir şeyi yapmayacağımı biliyorsun değil mi?" dedikten sonra derin bir nefes alarak oturduğum sandalyede geriye yaslandım. "Amacım onu diriltmek falan değil, sadece küçük bir iyilik yapmak istiyorum."
"Şu anda yaptığın her hareketin geleceği ne ölçüde değiştirebileceğini biliyorsun. Üstelik bu umursamaz yapını kırıp ona yardım etmeyi istemene sebep olan şey ne çok merak ediyorum."
"Anlatsam bile anlayabileceğini sanmıyorum." dedim gözlerimi onun yüzünden çekerek yavaşça ayağa kalkarken. "Merak etme, defter bende olduğu sürece gelecekte köklü değişikliklere sebep olmayacağım."
"Nereye gidiyorsun, daha konuşacağımız şeyler var." diye konuşan Alpheus'a aldırmadan çıkışa doğru yürümeye devam ettim.
"İşim var, müttefik toplayacağım." dedikten sonra kırmızı karadeliği andıran zindan kapısından dışarıya adımımı attım.
"Ah, ne uzun bir geceydi bu böyle." diyerek ellerimi yukarı kaldırarak belimi esnettikten sonra kırmızı uyarı şeridinin üzerinden atlayarak ormanda ilerlemeye başladım. Yakışıklı üçlüye laf anlatmak sandığımdan da uzun sürmüştü ki, sohbet sırasındaki ilgisizliğim Alpheus'u oldukça sinir etmiş gibiydi. Sanırım benim hakkımda, yaptıklarının öneminin farkında olmayan, yaşıyla görünüşü ve davranışları oldukça birbirine zıt, çift kişlikli ve bir şeyleri gizlemekten hoşlanan bir vampir olduğumu falan düşünüyor olmalıydı..
Eh, haksız da sayılmazdı.
Ormanın sonundaki tepeye geldiğimde, ki bu tepenin şehir manzarası oldukça iyiydi, yakınımdaki bir ağacın yanına bağdaş kurarak oturdum ve envanterin yiyecek kısmından kırmızı bir elma çıkararak yemeye başladım. Envanterin en sevdiğim kısmı da buydu sanırım. Uzay zamandan yoksun bir depolama şekli vardı ve ne tür yemek koyarsam koyayım, üzerinden oldukça fazla zaman geçse bile koyduğum şekilde geri alabiliyordum.
[Harita Yükleniyor...]
Sistemin kısa bir uyarı tabelası karşımda belirirken elmadan bir ısırık daha aldım. O sırada şehrin detaylı bir haritası karşımda belirmişti.
"Şehirdeki Avcı birliklerini işaretle." diyerek Sisteme sesli bir komut verdiğimde haritada sekiz tane siyah nokta belirmişti. "Hepsini güç seviyelerine göre renklendir." diye ikinci komutu vermemle noktalar renk değiştirmişti. Bunlardan iki tanesi yeşil(B seviye), üç tanesi sarı (A seviye), bir tanesi de turuncu(S seviye) iki tanesi de kırmızı (SS Seviye) renkteydi. Diğerlerine hiç aldırmadan boş elimle kırmızı renkteki noktalardan birinin üzerine tıkladım.
[ İsim: Beyaz Kaplan Loncası ]
[Seviye: 121 (SS) ]
[Katılımcı Sayısı: 54]
![](https://img.wattpad.com/cover/217083257-288-k433930.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Warrior [Tamamlandı]
FantasyAna karakterin eğlence amaçlı çıktığı yolculukta karşılaştığı üç kişi ve bir ejderle birlikte işler çoktan karışmaya başlamıştı. Ana karakterin bir dilek hakkı karşılığında üzerine aldığı işin tüm sorumluluklarını taşımaya çalışması bir yana, üstüne...