1

17.7K 1.1K 1K
                                        

Soğuk havanın acımasızlığı iliklerime kadar işlerken ellerimi omuzlarıma sürterek biraz kendimi ısıtmaya çalışmıştım. Yılların alışkanlığından olsa gerek, pek de umursamamıştım bu hareketi. Sıcağa ihtiyacım yoktu, ve son iki yüz senedir de hiç ihtiyacım olmamıştı ama bu durum, soğuğu hissetmediğim anlamına gelmezdi.

Sıkıntılı bir nefes alarak kuru toprak zeminden kalkarak ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladım. Hayatım, kesinlikle ağza alınabilecek türden bir komedi içeriği taşımıyordu ve olabildiğince saçma bir yaşamım olmuştu. Önceki hayatımda, Dünya diye bir gezegende 24.yaş doğum günümde acımasızca bıçaklanarak öldürülmüştüm. İlk kez ölümü o an hissetmiştim. Nefes almadığım, alabildiğine karanlık, ve ıslak bir histi. Sonra beyaz ışıktan devasa bir el uzanıp beni çekti, ve bu şekilde doğmuş oldum. Beyaz ışık hikayesinin ardında böyle bir gerçek olması, gururumu incitmişti doğrusu.

Farklı bir dünyada olduğumu fark etmem yaklaşık bir sene sürmüştü. O süreci tahmin edebilirsiniz. Dokunmaya korkan ebeveynler, havada uçuşan iğrenç mamalar ve huzurlu kahkahalarla dolu bir seneydi. Doğduğumdan beri, dâhi olarak anılmam tüm köye yayılmıştı tabi. Çok zeki olduğumdan değil, ruhumun reenkarne olmasından kaynaklanıyordu bu durum. Tabi bunu kimseye anlatamamıştım.

İki abiye sahip olmak ve evin en küçüğü olmak, benim için pahabiçilemezdi; ki önceki yaşamımda bulamadığım bu huzur, on altı senelik hayatımın vazgeçilmez bir parçası haline gelmişti. Büyük abim siyah saçlarıyla ve ela gözleriyle tamamen anneme benzerken küçük olan abim, sarı saçlarıyla ve masmavi gözleriyle babamın bir kopyasıydı. Ben ise ortaya karışık bir ürün olan, siyah saçlara ve mavi gözlere sahiptim. Aslına bakarsak, benden ve abilerimden birkaç yaş büyük bir ablamın olması gerekiyordu ancak o küçük yaşta bir kaza yüzünden ölmüştü.

Arada bazı olaylar olsa da, on altı yaşıma kadar her şey şüphe duyacağım kadar güzel geçmişti, ancak kader bir gün evimize acı ateşini düşürmeye karar verdi. Babam, yaşadığımız köyün lordu ve Kızıl Ejder ordusunun komutanıydı. Levis, yani babamın sağ kolu, kapımızı çaldığında yüzündeki ifadeden bir şeyler olduğunu anlamıştım ancak tahminlerim gerçeğin yanından bile geçmemişti. Babam öldürülmüştü, ve kimin yaptığı bilinmiyordu. Üstelik olayın üstü, oldukça ustaca kapatılmıştı.

Büyük abim, babamın ölümünden sonra büyük çaplı aramalar yaparak babama bunu yapanları araştırmaya başlamıştı ki, daha babamın şokunu atlatmadan gelen bir haber daha annemin hasta olup yataklara düşmesine neden olmuştu. Büyük abimin cesedi, kapının önüne bırakılmıştı ve bedeninde gördüğüm yaralar, ona işkence edildiğini haykırıyordu.

Ondan sonraki hafta, abimin haberinden sonra hastalanıp yataklara düştü denilen annemin zehirlendiğini öğrendim ve daha tedaviyi aramaya kalmadan o da gitti.

Annemin vefatından sonra küçük abimle alelacele sadece önemli eşyaları alarak şehri terk ettik. Doğduğum ev, anılar, ailem... Hepsi kısa bir sürede elimden kayıp gitmişti.

Huzuru tattığım ilk yer, sadece 3 ayda bana cehennem olmuştu.

Küçük abim Carter'ı iyi tanıyordum, babamdan sıkı bir eğitim almış ve sağlam dövüş takdikleri olan bir adamdı. Büyük abim Lex gibi, öleceğini bilse bile ailemizin intikamını almak için çabalardı ancak işin içinde ben vardım. Onun geriye kalan tek ailesiydim ve o beni korumak için intikamdan vazgeçmek zorunda kalmıştı.

Onlardan kaçmak için herhafta yerimizi değiştirmemize rağmen, kuzey ormanında yakalanmak üzereydik. Kaçarken abim beni boş bir ağaç kovuğuna girmemi sağlayıp önünü çalılarla kapattıktan sonra koşmaya devam edecekken ayağından bir okla vurulmuş ve yere kapaklanmıştı. Hayatta kalan son ailemdi ve onun da bu şekilde ölmesini istemediğim için kovuktan çıkıp onun yanına gitmek için hareketlenmiştim ki, bana bakarak üzgün gözlerle "Yapma." dercesine başını sallamıştı.

Blind Warrior  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin