Gür bir kahkaha tüm zindanda yankılanırken, bu kahkahanın sahibi olan Raph eliyle karnını tutarak yere çökmüş bir vaziyette gülmekten kırılıyordu. Diğer beyaz kafalılar ise afallamışlığı üzerlerinden atamamışlardı.
"Bu.. Bu.." gülmekten konuşamayacağını fark edince ikinci bir kahkaha krizine kendini kaptıran Raph, bu sefer yere sırt üstü düşmüş ve tek eliyle yeri yumruklayarak gülmeye devam etmişti.
"Doğrusu bunu beklemiyordum." diyerek eliyle çenesini ovuşturmuş ve ciddi bir ifadeyle dikkatlice gözlerime bakmıştı Alpheus. O sırada da Raph gülme krizini zar zor bastırıp yere bağdaş kurarak oturmuş ve eliyle gülmekten yaşaran gözlerini silmeye başlamıştı ancak ara sıra kendini gülmekten alamadığı oluyordu.
"Bu kızı sevdim." diyerek ayağa kalkarken gülmesini nihayet bastırabilmişti.
"Ah, hikayemiz biraz uzun, neden masaya geçmiyoruz." diyerek kibar bir gülümsemeyle bize karanlık bir noktayı gösterdiğinde Canavarın Gözü yeteneği sayesinde kristal bir toplantı masasının olduğunu görmüştüm, ki yeteneğimi boşuna kullandığımın bir göstergesi olarak, birkaç saniye sonra masanın olduğu bölge aydınlanmıştı.
Sessizce diğerlerini takip ederek masaya oturdum.
Pekala, bu ilk defa başıma geliyordu. Ne kadar soğuk kanlılığımı korumak için alaya başvursam da heyecanlanmaktan kendimi alamıyordum. Bu üç adam da SS seviyenin oldukça üstündeydi, ki arkadaki ejderhanın seviyesini bilmek bile istemiyordum. Doğal olarak onları öldürüp zindanı kapatamazdım çünkü ben 140.seviyeye yeni geçmiştim, yani SS seviyesinin zirvesine daha yeni adım atmıştım. Onlar ise benim oldukça üstümdelerdi, ki benden alçak seviyede olsalar bile onları öldürmezdim. Üçü de, haftalarca gözümü kırpmadan izleyebileceğim kadar yakışıklıydı ve onları öldürmek büyük bir israf olurdu. Ayrıca ne teklif edeceklerini merak etmiyor da değildim.
Derin bir nefes alarak ellerini masanın üzerinde birleştirip resmi bir duruş sergiledikten sonra sahte bir öksürükle, hala ara ara gülmeye devam eden Raph'ı susturmuş ve söze girmeye hazırlanmıştı Alpheus Renava Clind.
Dostum, bu adamın ismini söylerken bile yoruluyordum.
"Hikayenin bir kısmını tahmin etmiştin, ki eminim anlatmadan da az çok neler olduğunu çıkarabiliyorsundur. Yine de her şeyi baştan anlatmama izin ver." dedikten sonra gri gözlerini ellerine dikmiş ve anlatmaya başlamıştı. "Tahmin ettiğin gibi, Batı Krallığının veliaht prensiydim. Babamın ikinci eşinden olan ikiz kardeşlerim var, bir kız ve bir erkek. Aramızda dört yaş var ama üvey olsak bile gerçekten onları seviyorum, ancak üvey annem her zaman kendi oğlunun tahta geçmesini istemişti. Bu bana kurduğu ilk komplo değil, daha önce pek çok kez peşime suikastçiler takmış, tuzaklar kurmuş ve nihayetinde başarısız olmuştu." derin bir nefes vererek ellerini ovuşturması, gerçekten eski günlere döndüğünü kanıtlıyordu. Gerçi, devamını anlatmasına gerek yoktu çünkü devamını tahmin etmek pek de zor değildi.
"Görünüşe göre son seferi başarılı olmuş." diyerek lafa girdim ve devam ettim. "Yanlış hatırlamıyorsam geçen sene Batı Krallığında veliaht prensin prensesle birlikte bir kaza sonucu öldüğüne dair söylentiler yayılmış ve kral tarafından onaylanmıştı." dedikten sonra Alpheus'un şaşkın bakışları bir anda beni bulmuştu.
"Prenses mi? Valerie öldü mü? Nasıl?"
Ellerimi birleştirip çenemin altına koyduktan sonra birkaç saniye düşünmüş ve hikayedeki eksiklikleri doldurmaya çalışmıştım.
"Olayın başına dönelim." dedim ve ellerimi önümde bağladıktan sonra masaya doğru eğildim. "On dokuzlu yaşlarında görünüyorsun. Bir kraliyet geleneği olarak on sekiz yaşına gelen bir prens, kendi ordusuyla birlikte zindan avına çıkar. Amaç, tüm halka gelecekteki kralın ne kadar otoriter ve güçlü olduğunu, ayrıca tahta ne kadar lâyık olduğunu kanıtlamaktır. Kraliçe bunu bir fırsat olarak kullanmış ve orduna birkaç suikastçi yerleştirmiş olmalı. Zindanlarda bir kaza sonucu öldüğünü göstererek bu işten temiz bir şekilde ayrılacaktı ancak hikayede prensesin olduğu kısım eksik kalıyor. Sana bağlı olan kardeşin senin için endişelenerek orduya gizlice karışmış olmalı. Zamanı gelince suikastçiler tüm orduyu seninle birlikte katledip zindandan ayrılarak krala bir kaza sonucu öldüğünüzü söylemiş olmalı." dedikten sonra durup gözlerimi Valtiz ve Alpheus arasında gezdirdim. "Ama bir hata var. Öldü denilen kişi prenses değil, prensti değil mi? Siz ikiniz, kardeşsiniz değil mi?"
Valtiz ciddi ifadesini koruyarak Alpheus'a kısa bir bakış atmış ve önüne dönerek sessizce beni onaylamıştı. Alpheus ise sessizce beni dinlemeye devam ediyordu.
"Kraliçe kendi oğlunun tahta geçmesini istiyordu ancak bizzat ölüm emrini verdiği ordunun içinde kendi oğlunun da olduğundan habersizdi. Olay bittikten sonra oğlunun da öldüğünü öğrenince yıkılmış olmalı, ancak bu durum kralın kulağına giderse yeni bir varis arayışı başlayacaktı ve bildiğim kadarıyla yönetimde sadece erkeklerin sözü geçiyordu. Kralın yeni bir varis arayışı, Kraliçenin en büyük sorunu olacağından prensesi öldü olarak göstermiş olmalı."
" Valerie'ye ne oldu o zaman?" diye söze girdi Valtiz. "Alpheus ve ben öldü olarak biliniyoruz. Eğer Valerie de öldü olarak tanıtılırsa, bu tahta geçebilecek hiçbir varisin kalmadığını göstermez mi? Ayrıca hepimizin aynı anda ölüşü, pek çok komplo teorisinin de ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu da savaş demek."
"Kraliçe de bunu önlemek için seni yaşıyor olarak gösterdi. Amacı oğlunun tahta geçmesiydi, ve bu da gerçekleşti." dedim ve ekledim. "Prensesi senin yerine geçirdi."
"Ne?"
"İkizsiniz, yani yüzleriniz aynı. Bir kuaför ve birkaç erkek kıyafeti, bir prensesi prense çevirmek için yeterli olacaktır. Sesini de basit bir büyüyle değiştirebilirler, bu zor bir şey değil. Benim merak ettiğim kısım şu, o suikastçileri öldüğünüze nasıl ikna ettiniz?"
"Beatrice yardımcı oldu." dediğinde "O kim?" dercesine kaşlarımı kaldırdığımda Raph baş parmağıyla arkasındaki bir noktayı işaret etmişti. İşaret ettiği noktada ise dev ejderha uyuyordu. Ah, demek kızmış. Sesi de oldukça kalındı oysa.
"Bu oldukça ilginç." dedi Alpheus. "Böyle gerçeğiyle birebir uyan tahminlerin gerçekten inanılmaz. Üsteli bilmediğim şeyler bile öğrendim. Bu iş için senden daha uygun birisini düşünemiyorum."
"Pekala, övgüleriniz için teşekkürler ancak hâlâ benden tam olarak ne istediğinizi anlamadım."
"Pekala, ancak bir şey sormama izin ver. Bizim öldüğümüz söylentilerini geçen sene duyduğunu söyledin değil mi?" dedikten sonra kısa bir an duraksayınca hafifce başımı sallayarak onu onayladım. "Neye göre geçen sene? İnsan yılına göre mi, vampir yılına göre mi?"
"İnsan yılı çok hızlı geçiyor, genelde üstünkörü hesaplamalarımda vampir yılını kullanırım."
"Yani dünyada 12 insan yılı geçti." dedikten sonra Alpheus, gözlerini Valtiz'in üzerine çevirmişti. Valtiz'in yüzünde ise düşünceli bir ifade vardı.
"Pekala, çok uzatmayacağım." diyerek tekrar söze girdi Alpheus. "Valerie çoktan otuzlu yaşlarında olmalı. Anlattığın şeylere göre normal olarak evlenemeyeceği için eski kralın kanını taşıyan her çocuk, taht savaşlarına katılacaktır. Amcalarım ve teyzelerimin çocuklarını da hesaba katarsak, en az 10 prens var. Prenslerin taht savaşları için eğitimleri birkaç insan senesi içinde başlayacaktır. Krallıkta çok fazla güvenilir insan yok ve haksız bir rekabet olacak, bilgi ve tecrübeye bakılmaksızın hiç haketmeyen bir prens tahta geçecektir. Ne olursa olsun ben de bir prensim ve halkım için en iyisini istiyorum." dedikten sonra derin bir nefes aldı.
"Lütfen, 8. Prens Lucas Chester'ın eğitmeni ol ve onu sıradaki kral yap."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Warrior [Tamamlandı]
FantasyAna karakterin eğlence amaçlı çıktığı yolculukta karşılaştığı üç kişi ve bir ejderle birlikte işler çoktan karışmaya başlamıştı. Ana karakterin bir dilek hakkı karşılığında üzerine aldığı işin tüm sorumluluklarını taşımaya çalışması bir yana, üstüne...