44

4.8K 638 488
                                    

"Uzak durun benden, sizi lanet iblisler!" diyerek bağıran sese biraz daha yaklaşırken, bana yolu gösteren gölge askeri umursamazca takip etmeye devam ediyordum. Diğer kata yönlendirilmemize ise sadece üç dakikamız kalmıştı. "Silahım yanımda olsaydı hepinizi çoktan doğramıştım. Yaklaşma!"

Çölün ortasında tuhaf bir şekilde yeşeren ormanlık alanda bir süre yürüdükten sonra karşıma oldukça güçlü bir metalden yapılmış gümüş renkli büyük bir kafes çıkmıştı. Kafesi çevreleyen gölge askerlerim dışında, kafesin tam ortasında yere oturmuş bir şekilde tehditler savuran kişi de elf olduğu belli olan oldukça güzel bir kızdı. Toz pembeyi andıran açık renkli saçlarının süslediği açık yeşil gözlere sahipti ve oldukça güzel ve pürüzsüz bir yüzü vardı. Ayrıca elf olduğunu belli eden sivri kulakları da unutmamalıydık.

"Geri çekilin." dememle birlikte gölge askerlerim birkaç adım geri gittikten sonra tüm ordu birden siyah auraya dönüşerek gölgeme girmişti.

"Ne?... Se-sen..." derken gözleri beni bulmuş ve şaşkın bir bakışla yüzüme baktıktan sonra ayağa kalkarak bana yaklaşmıştı. O sırada el ve ayak bileklerini bağlayan kalın zincirli kelepçelerin, o narin bileklerini yara bere içerisinde bıraktığını fark etmiştim, ki bu durum bir elf için hiç de iyi bir durum değildi.
Şifa büyülerinde küçük yaşlardan itibaren usta olan elfler, bu tür basit yaraları iyileştirmek için adam akıllı bir mana harcamalarına bile gerek yoktu ve eğer bu kızın bilekleri bu durumdaysa, ya manası sadece hayatta kalmasına yetecek kadar kalmıştı, ya da bu kafes ve kelepçeler onun güçlerini kullanmasını engelliyordu. "B-bir insan mı?" derken gözleri hafifçe sulanmıştı. "Şükürler olsun..."

"Senin gibi narin bir elfin iblis dünyasında ne işi olabilir?" diye sorarken bir yandan da envanterden keskin bir kılıç seçmeye uğraşıyordum.

"Bilmiyorum." derken gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. "Gözlerimi açtığımda kendim burada buldum. Buradan çıkmanın tek yolunun iblisleri katlederek kat inmek olduğunu düşünmüştüm ama çok uzun bir süredir savaşmama rağmen çıkış kapısını bulamadım. Zaten çıkışı bulabileceğimle ilgili umutlarım tükeniyordu, üstüne bir de o iblisle karşılaşınca... Yakalandım ve birkaç yıldır burada esir tutuluyorum. Lütfen bana yardım et."

"Parmaklıklardan uzaklaş." dememle birlikte geriye birkaç adım atsa da "Bu büyüyle korunan bir metalden yapılmış, kesmek imkanız." diye beni uyarmaktan da geri kalmamıştı. O sırada envanterden çıkardığım siyah düz bir kılıcı kafesin kilidine dik bir şekilde savurmamla birlikte kilit sanki tereyağı gibi kolayca ikiye bölünmüş ve kapı açılmıştı. Elf kız afallamayla hem kilide hem de bana bakarken önümdeki sistem penceresi uyarı verircesine geri sayıma başlamıştı bile.

[10 saniye içerisinde bir sonraki kata yönlendirileceksiniz.]

[9]

[8]

Birkaç adımda kızın yanına giderek onu kolundan tutmuş ve kafesten dışarı çıkarmıştım, o sırada gözüme üzerindeki yırtık kıyafetler ve çıplak ayakları takılmıştı.

[4]

[3]

Kızın bileklerindeki metal kelepçeleri umursamadan belinden ve bacaklarından tutarak onu kucağıma almıştım. Katları temizleyerek daha yukarılara çıktığını söylemişti ancak diğer kata geçmek için sadece katı temizlemenin yettiği ya da sadece bossu öldüren kişinin diğer kata geçebildiği konusunda hiçbir fikrim yoktu, ayrıca bu kız da benim temizlediğim katları önceden temizlemişse bu, katların kendini zamanla yenilediği anlamına geliyordu ve bu kız bir ihtimalle bu katta kalırsa yeniden esir düşeceği ve manası bitene kadar acı çekeceği kesindi. Bu yüzden bana yakın durması daha iyi olurdu, böylece zeminde açılan geçit kapısından içeriye beraber düşebilir ve bir sonraki kata birlikte ulaşabilirdik. Hazır bir kan üreticisi bulmuştum ve onu kolay kolay bırakacak değildim, ne de olsa her açıdan onun varlığı benim için emekten tasarruf ve manadan kâr sağlamak demekti.

Blind Warrior  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin