31

5.7K 684 174
                                    

Diğer bir anımda, yine odamda uyuyordum ancak bu sefer, diğer anının aksine gece değil, gündüzdü. Dışarısı bembeyazdı ve pencerenin kenarlarına biriken kar huzurlu hissettiriyordu. Eski odamda yatağımın kenarında duran komodinin üzerindeki ilaçlara gözüm çarptı. Küçük cam bir şişenin içindeki renkli haplara iç çekerek baktım. Önceki anıda doktorun sakinleştirici olarak verdiği ilaçlar olmalıydı, ancak üzerindeki yazılar çok bulanıktı ve okuyamıyordum. Muhtemelen önceden yaşım gereği üzerindeki yazılara hiç bakmamıştım bile, bu yüzden şimdi okuyamıyor olmalıydım.

O sırada minik Ariana gözlerini hafifçe kırparak açtıktan sonra donuk mavi gözleriyle bir süre penceredeki karlara bakmıştı. İlaçların etkisi yüzünden uyuşuk hissettiğini tahmin ediyordum, bu yüzden bir şey hissetmiyor veya bunun için çabalamıyor gibiydi.

Ah, sadece Amora'ya ait bir anı yüzünden unuttuğum tüm anılarımı hatırlamak can sıkıcıydı.

Ancak merak da etmiyor değildim...

Minik Ariana yavaşça yataktan kalkarak üzerindeki pembe ve beyaz renklerinden oluşan geceliğini değiştirme zahmetine bile girmeden yavaşça odasının kapısını açmış ve sersem adımlarla koridordan geçerek merdivenlere yönelmişti. Küçük ayaklarının zeminde çıkardığı minik sesler duyulmayacak kadar alçaktı ancak aşağı kattaki salondan gelen konuşma sesleri rahatlıkla duyulabiliyordu.

"Dört gündür birkaç dakikalık ihtiyaç molaları dışında sürekli uyuyor. Bu ilaçlar onun için çok ağır Henry."

"Çabalıyorum, ancak telepatların ne kadar nadir olduğunu biliyorsun Lyra." diye anneme karşılık veren babam bir süre duraksadıktan sonra kararlı bir ifadeyle yeniden konuşmaya başlamıştı. "Bugün krallığa gideceğim, eminim orada bir şeyler bulabilirim."

Derin bir sessizlik ortamı ele geçirirken merdivenlerden inen minik bedeni ilk fark eden kişi Lex abim olmuştu.

"Ariana, uyandın mı?" diyerek ayağa kalkan Lex abimi sanki duymuyormuş gibi kafasını dahi çevirmeden merdivenlerden inen minik Ariana, ifadesiz bir yüzle cama doğru ilerlemiş ve bahçenin sonundaki ormana doğru bakmaya başlamıştı. Onun her hareketini izleyen aile üyelerine baksam da, minik Ariana şu anda dışarı baktığı için diğerlerinin yüzleri bulanık görünüyordu. Bu yüzden ben de onun baktığı yere, yani karlar altında olan ormana bakmaya başladım bir süre.

"Ariana, iyi misin? Eğer iyi hissetmiyorsan bize söyleyebilirsin." diye konuşan annemin titreyen sesi istemsizce yutkunmama neden olmuştu.

Başımı bu sefer yanımdaki minik haline çevirince gözlerim minik beyaz ellerine takılmıştı. Tırnakları yenmiş ve parmakları yara bere içerisindeydi.

Stresli...
Korkuyor mu?
Neden korkuyorum?
Amora geçmişte bana ne yaptı?
Neden onu hatırlamıyorum?
...

O sırada minik Ariana'nın ayaklarının hemen önüne düşen bir kan damlası fark ettiğimde irkilerek bakışlarım tekrar onun ifadesiz yüzüne dönmüştü. Burnu kanıyordu ancak bunu bile fark etmemişti.

"Ariana! Lyra doktoru çağır! Carter, masanın üzerindeki mendili getir! Lex, hizmetçiye söyle Ariana'nın ilaçlarını getirsin ve biriniz şömineyi yaksın!" diye ortama emirler yağdıran babam hızlıca beni kucağına alırken bir an başımın döndüğünü hissetmiştim. Babam beni kucağından indirmeden şömineye yakın olan koltuklardan birine oturmuş ve Carter'ın ona uzattığı mendili alarak minik Ariana'nın kanayan burnunu silmeye başlamıştı. Ardından odaya koşarak giren Lex ve arkasındaki iki hizmetçi, herhangi bir komut beklemeden direk olarak görevlerini yapmaya başlamışlardı. Bir tanesi babamla birlikte yatağımın yanında gördüğüm haplarımdan birini bana yutturmaya çalışırken diğeri de hızla sönen şömineyi tekrar alevlendirmeye çalışıyordu. Kısa bir süre sonra etraf yavaş yavaş sakinleşmeye başlarken minik bedenimle konuşmaya çalışan abilerimin yüzüne uzaktan uzaktan bakmakla yetinmiştim. Minik Ariana ise babasının göğsüne dayadığı kafası ve yanan şömineye diktiği boş bakışlarıyla tüm olanlardan bihaber gibi görünüyordu. Kimseyi duymuyor ve dünyadan tamamen soyutlanıyor gibiydi.

Blind Warrior  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin