24

5.5K 753 204
                                    

"Anne! Anne uyan, çok korkuyorum!"

Emilia'nın cansız bedenine sarılmaya çalışan ve kabus gördüğü için annesine sığınmaya gelen bir çocuk gibi Lukas'ın annesini uyandırma çabalarını nefesim kesilerek izledim. Konumları gereği, Emilia Lukas'a zarar gelmemesi için kendini ona siper etmiş olmalı ki Emilia'nın sırtındaki büyük yaradan akan kan, etraflarında bir gölet oluşturmaya devam ediyordu.

"Hayır!" diye bir çığlık yükseldi Lukas'tan. Ardından da Emilia'nın başını kucağına alarak sanki onu korumaya çalışıyormuş gibi sıkıca sarılmıştı. "Uzak dur! Yaklaşma, onu incitiyorsun!"

Elindeki kanlı kılıçla onlara doğru yaklaşmaya devam eden siyah giysiler içindeki adama doğru, onun gözleriyle takip bile edemeyeceği bir hızla koşarak yumruğumu karnına geçirmiştim. Bu darbem onu oldukça uzağa püskürtürken gölgemden çıkardığım beş suikastci tipi gölgeye bakmadan konuştum.

"Diğerlerini yakalayın ve evin mahzenine kapatın. Hepsini canlı istiyorum."

Gölgelerim sözlerimle birlikte ortadan kaybolmuşlardı.

"Anne!"

Ağlayarak annesini uyanık tutmaya çalışan Lukas'a dönünce onun yaşlarla ıslanmış yüzünü görür görmez boğazımda bir burkulma hissetmiştim. O sırada da Emilia titreyen kanlı eliyle Lukas'ın yanağını hafifçe okşamış ve kısık sesiyle "Sorun yok." diye mırıldanmıştı. "İyi olacaksın."

"İyi olmak istemiyorum! Senin iyi olmanı istiyorum! Lütfen yardım edin!" diye ağlayarak konuşurken son sözlerini bana bakarak söylemişti. "Anneme yardım edin lütfen! O- o çok kanıyor, canı çok acıyor! Lütfen..."

Sertçe yutkundum... Boğazımdaki düğüm konuşmama engel oluyordu. Onu iyileştirebilirdim, çok fazla şifalı iksirim vardı ama ona, bunu yapamam diyemedim. Annenin ölmesi gerekiyor diyemedim...

Emilia'nın Lukas'ın yanağındaki eli birden cansızlaşarak düşünce Lukas'ın bakışları korkuyla tekrar annesine dönmüştü.

"Anne?"

Emilia'nın boynuda, benim ona verdiğim mavi ruh taşlı kolye hafifçe parıldayıp tekrar sönerken elimle yanımdaki ağaçtan destek alarak yere oturdum ve başımı yere eğerek bir süre zemini izledim. Hissettiğim şeyi tam olarak anlatmam gerekseydi, kesinlikle ruhsal olarak nefes alamadığımı söylerdim. İçimde büyümeye devam eden ve tüm düşüncelerimi yerlebir eden bir his, nefes almama izin vermiyordu sanki.

"Neden uyuyor?" dediğini duydum Lukas'ın titremesine rağmen şaşkın çıkan sesiyle. "Zemin çok soğuk, hasta olacak."

Elimin üzerine düşen bir ıslaklık hissettim.

Ah, ağlıyor muydum?

Ölümünün beni etkilemeyeceğini sanıyordum...

Ona ne ara bu kadar bağlanmıştım ki?..

Toparlanmak adına derin bir nefes aldım ve ellerimle gözlerimi silerek ayağa kalktıktan sonra onlara doğru ilerleyip Emilia'nın omzundan tutarak onu kendime doğru çektim ve zeminde sırtüstü yatmasını sağladım. Yerdeki kan birikintisi siyah eşofmanımın dizlerini ıslatırken dinlemeye çalıştım. Kalp atışını duyamıyordum, zaten biraz önce parlayıp sönen kolye de onun ölümünü doğrulamıştı...

Nazik hareketlerle Emilia'nın boynundaki kolyeyi çıkararak onu envantere kaldırdım.

"Ona veda etmelisin." diye hafif bir sesle konuştuğumda Lukas'ın olanları inkar eden bakışları bana dönmüştü.

"Neden?" dedi. Sesi hâlâ titriyor, gözlerinden hâlâ yaşlar akmaya devam ediyordu. "Annem bir yere mi gidiyor?"

Ellerimi küçük omuzlarına koyarak onu hafifçe kendime doğru çektim ve üzgün bir yüz ifadesiyle annesiyle birebir aynı olan yeşil gözlerine baktım.

Blind Warrior  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin