"Ah hadi ama! Nerede bu zindanın girişi?"
Söylenerek ormanda gezinmeye ve bulabildiğim her mağarayı kontrol etmeye devam ediyordum. Bunun nedeni ise, yaklaşık bir ay kadar önce bir söylentiye denk gelmemdi. Kaynaklarımın güvenilir olduğunu bildiğim için, ki işsizlik seviyem sağolsun güvenilir olmasa bile gelirdim, buraya çok uzak bir noktada olsam bile gelme kararı almıştım. Dünyadaki en güçlü krallığın yasak bölgesiydi burası. Daha önce, yaklaşık bir asır önce gelmiştim ancak fazla inceleme fırsatı bulamadan birkaç insan tarafından fark edilmiştim ve bu yüzden kıta değiştirerek ortadan kaybolup bir süre şehir efsanesi olarak kalmıştım.
Söylentilere göre burada SS seviyenin zirvesinde olan bir zindan açılmıştı ve ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar giren savaşçılar sağ kurtulamıyorlardı. Bu yüzden bu bölgeyi yasaklı bölge ilan ederek bilinçsiz savaşçıların can güvenliğini sağlamışlardı.
Tabiki zindanın seviyesinin SS olduğunu duyunca oldukça mutlu olmuştum, çünkü her gün dişime göre zindanlar ortaya çıkmıyordu. Düşük seviyeli zindanlar daha popüler ve çoğunlukta olduğu için eğlenmeye pek fırsatım olmuyordu ancak bu seferki zindan, bulunmaz bir fırsattı. SS'ti ya. Bunun ne kadar nadir bir zindan olduğundan haberiniz var mı?
"Şaka gibi, haritada da görünmüyor." diyerek önümde açılan dijital haritayı da incelemiştim ancak hiçbir şey yoktu. "Söylentiler asılsız mıy-"
O sırada dehşet verici bir ağırlığı olan karanlık aurayı hissetmem, söylenmemi yarıda kesmişti. Öyle yoğundu ki, auranın kızıl sisli yapısını görebiliyordum. O an anladığım şey, bu zindanın SS seviyesinin zirvesinde değil, çok daha üstünde olduğuydu.
Auranın yükü birden kalkıp hiçbir şey olmamış gibi kaybolurken heyecanla nefes alıp sezgi gücümle kalan aura parçalarının izini sürmeye başlamıştım. Bunca zaman sonra ilk defa benden güçlü biriyle karşılaşacaktım ve normal olarak heyecanlanmıştım. Bu, kendimi geliştirmem için büyük bir fırsattı.
Kısa bir yürüyüşün ardından kırmızı şeritlerle çevrilmiş zindanın kapısını bulmuştum. Kırmızı bir Karadeliği andıran görüntüsü, gerçekten de zindanın SS seviyesinde olduğunu kanıtlıyordu ancak içinden yayılan aura, bana bunun daha fazlası olduğunu söylüyordu. İçeriye giren bir SS seviyeli savaşçının bile kolayca ölebileceği kadar güçlü bir öldürme arzusu yayılıyordu.
Tabiki de zindandan içeriye girdim.
Beni ilk karşılayan şey, gerçekten şasırtıcıydı. Kendimi devasa bir saraya giren karınca gibi hissediyordum. Sütunlar kalın ve gerçekten uzundu. Ortam, sütunlara asılı meşalelerle aydınlatılsa da tavanı göremiyordum. Onun dışında zemin, sütunlar v meşaleleri tutan süslü askılar tamamen kristallerden oluşuyordu. Masmavi kristaller o kadar düzgün bir şekilde işlenmişti ki, kesinlikle bir canavarın inindeymişim gibi hissettirmiyordu.
"Geldi."
Kalın, yaşlı ama oldukça gür bir ses yankılanmıştı her yerde. Refleks olarak Yaratığın Gözü yeteneğimi kullanarak, sesin sahibini görebilmiştim. Meşalelerin sonundaki karanlık bölgede, devasa derecede büyük olan bir ejder yatıyordu. Tek bir burun deliği benim boyumdaydı ve sorun benim kısa olmam da değildi.
Sadece yolu aydınlatan meşaleler yüzünden buranın ne kadar geniş olduğu belli olmuyordu ancak o gür sesin tekrar tekrar yankılanmasından, ne kadar geniş olduğunu az çok çıkarabiliyordum.
"Hoşbuldum hoşbuldum." dedim meşalelerle aydınlatılan yolun sonuna doğru. Aslına bakarsak, meşaleler bir yere kadar gidiyordu ve ondan sonrası yine karanlıktı. "Ev sahibi burada mıydı acaba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Warrior [Tamamlandı]
FantasiAna karakterin eğlence amaçlı çıktığı yolculukta karşılaştığı üç kişi ve bir ejderle birlikte işler çoktan karışmaya başlamıştı. Ana karakterin bir dilek hakkı karşılığında üzerine aldığı işin tüm sorumluluklarını taşımaya çalışması bir yana, üstüne...