Dreame'de 37. Bölüm
Şaşkın bir ifadeyle pelerinin şapkası yüzünden yarısı görünen yüzüme dikkatle bakan Lukas, bana doğru bir adım atmak üzereyken onu durdurmak istercesine pelerinimin şapkasını çıkararak beyaz saçlarımın ortaya çıkmasına izin verdikten sonra elimle pelerinimin eteklerini tutup hafifçe kaldırarak reverans yapmış ve "Sizinle tanışmak bir onur." diye saygıyla konuşmuştum. Zaten Lukas da şapkamı çıkardığım anda yeni bir şoka girmiş gibi olduğu yerde duraksamış ve nefesini tutmuş bir şekilde beni incelemeye başlamıştı. Arkasında kalan kalabalığın en önlerinde seçebildiğim üç yüz ise iyice duygulanmama neden olmuştu. Buna rağmen bir şey çaktırmayarak sessizce şok içerisinde yüzüme bakan Lukas'a dikkatimi çevirmiş ve kendine gelmesini ima edercesine sahte bir öksürük ortaya koymuştum. Lukas da benim öğrencim olmanın verdiği olağanüstü rol yeteneğiyle aşırı hızlı toparlanarak olayı kavramamış, elini karnına koyarak reverans yapmış ve "Bundan sonra size emanetim." diyerek saygıyla konuşmuştu.
Platformdan inerek Lukas'ın, diğer prenslerin eğitmenlerine yaptığı gibi, beni bazı soylularla üstünkörü tanıştırmasına izin verdikten sonra, aradan yaklaşık yarım saatin geçmesiyle birlikte Lukas sarayı gösterme bahanesiyle eskiden Emilia'nın odası olan ancak şu an Lukas'ın kullandığı odaya beni yönlendirirken arkamızdan gelen üç ayak sesinin kimlere ait olduğunu tahmin etmem çok da zor olmamıştı. Ayrıca Akademiden mezun olarak Kraliyet Şövalyesi olarak seçilen ve Lukas'ın bireysel korumalığını yapan öğrencilerimin bizi takip etmesi de soylular tarafından pek tuhaf karşılanmayacaktı. Tüm bu heyecan verici olaların arasında aksi gibi kulağıma gelen benim hakkımdaki önyargılı bir biçimde "Kör mü?" ve "Büyüde bir yanlışlık olmalı." tarzı konuşmalarının da pek hoşuma gittiğini söyleyemezdim.
Hiçbir şey yokmuş gibi sessizce odaya girerek Ren'in kapıyı kapatmasını bekledikten sonra derin bir nefes vererek gülmeye başlamıştım.
"Sana bakmama izin ver." diye sevgi dolu bir ifadeyle Lukas'ın yüzünü avuçlarım arasına alırken onun yoğun bir şekilde bandajlı olan gözlerime baktığını hissetmiştim. Bulunduğum durum dolayısıyla normal olarak bir kör gibi hareket etmem gerektiğinin farkındaydım, ne de olsa kör olan kimse bu tür görüş ve sezgi yeteneklerini kullanamazdı ve görebilen bir insan da boşu boşuna gözlerini saklamazdı. Kör rolünü düzgün ve inandırıcı bir şekilde oynamalıydım ki, diğerleri bir şeyler sakladığımı fark etmemeli ve benim hakkımda gereksiz şüphelere düşmemeliydiler, ki buna en başta benim az da olsa zihinleri okunma ihtimaline sahip olan öğrencilerim de dahildi. Bu yüzden ellerimle Lukas'ın pürüzsüz yüzüne, çenesine, burun ve dudaklarının şekline dokunarak anlıyormuş gibi yapmak zorundaydım ve bunu yapmamın asıl sebebinin kesinlikle onların yüzlerini ellemek için böyle bir bahane ileriye sürmem söz konusu bile değildi.
Yani, belki...
"Ne kadar büyümüşsünüz." diye hayret ve biraz da mutlulukla konuştuğumda Lukas'ın yüzündeki ifadenin biraz daha acı çeken bir şekle dönüştüğünü görmüştüm. Onu bırakarak hemen yanımda duran Kai'ye, ardından da Ren ve Cora 'ya geçerek sırayla yüzlerine dokunmuştum, ancak hepsinin yüzündeki üzüntü ifadesi artarak ortamdaki sessizliği korumaya devam ediyorlardı. En son Cora'nın yanağına dokunduğum sırada elime düşen bir gözyaşı nedeniyle duraksamış ve ellerim arasında ağlamaya başlayan Cora'yla biraz irkilmiştim.
"Ah, üzgünüm. Canını mı yaktım?" diyerek ellerimi yanaklarından ayırmak üzereyken ellerini ellerim üzerine koymuş ve geri çekilmeme izin vermemişti. Onun bu haline gülümsedim ve yanaklarını okşayarak gözyaşlarını silmeye başlamıştım. "Konuşur musun?" diye sordum hafif bir sesle başımı yana eğerek. "Sesini duymak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Warrior [Tamamlandı]
FantasyAna karakterin eğlence amaçlı çıktığı yolculukta karşılaştığı üç kişi ve bir ejderle birlikte işler çoktan karışmaya başlamıştı. Ana karakterin bir dilek hakkı karşılığında üzerine aldığı işin tüm sorumluluklarını taşımaya çalışması bir yana, üstüne...