* Kitabı beğendiyseniz lütfen oy ve yorumlarla belirtin. İyi okumalar 🖤 *
Uyanmama sebep olan şey üzerime düşen güneş ışınları değildi. İçime doğan garip bir histi. Sanki izleniyormuşum gibi. Hemen doğrulup etrafa baktım. Bir yandan da dinlemeye çalışıyordum. Ama başımdaki ve omzumdaki ağrı tüm odağımı dağıtıyordu.
Birkaç saniye gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım.Ancak işe yaramıyordu. Gözlerimi açıp tekrar etrafa baktım. Biri olsa bile farkedebileceğimi sanmıyordum.
Omzumdaki yara sandığımdan da kötü bir durumda olmalıydı. Yavaş yavaş kumaşı açıp bakmaya çalıştım. Tek gördüğüm etrafı kıpkırmızı olmuş içinden sarımsı bir sıvı akan kanlı yaraydı. Öğürmemek için kendimi zor tuttum. Daha fazla bakmamaya çalışıp tekrar bağladım.
Eğer birkaç gün daha böyle kalırsa beni öldürme ihtimali bile vardı. Son kez etrafıma bakıp kendimi ağaçtan çözdüm. Odunu tekrar sırtıma bağlayıp aşağı inmeye başladım. Ama bu çıkıştan bile zordu.
Her indiğim bir metre için beş dakika beklemem gerekmişti. Çığlık atmamak için yine dudaklarımı dişlemiştim. Bu sefer de dudaklarım kanıyordu.
Aldırmamaya çalışıp kalan iki metreye baktım.Biraz daha indikten sonra gerisini yapamayacağımı anlayıp kendimi güvenli bir pozisyonda inecek şekilde aşağı bıraktım.Maalesef düşündüğüm gibi olmamıştı. Ve yere çakılmıştım. Yerde sırt üstü yatarken kendime ve beni bu hale getirenlere lanetler okuyordum.
Gözümün önünde uçuşan noktaların geçmesini bekleyip yerden doğruldum. Güneş tam olarak doğmamıştı. Etraf hala karanlık sayılırdı. Bu karanlıktan faydanlamam gerektiğini düşünüp yoluma devam ettim.
Düne göre durumum daha berbattı. Açlık, susuzluk, baş ağrısı , omzumun ağrısı ve şimdi de düşerken incittiğim sırtım vardı.
Bir kabusun içinde olmayı ve birazdan annemin beni uyandırmasını o kadar çok istiyordum ki. Annem kimdi,nasıl gülerdi, bana nasıl bakardı, nasıl çağırırdı? Hiçbirini bilmiyordum.
Gözlerimden dökülen yaşları engellemedim. Aksine izin verip içimdeki tüm acıları nefreti hüznü akıtmaya karar verdim.Bir yandan yürüyor bir yandan da ağlıyordum.
Yürümeye devam ettikçe hiçbir şey değişmiyor gibiydi. Aynı ağaçlar aynı yollar aynı ben.
Yılmayıp yoluma devam ettim. Belki bir belki beş saat boyunca hiç durmadan devam ettim. Gözyaşlarım bir süre sonra durmuştu. Ama sebebi acımın dinmesi değil gözyaşlarımın kurumasıydı. Dilim ve midem de kurumuştu. Bu gün buradaki üçüncü günümdü ve hala bir şey yememiştim.
Etrafta yiyecek bir şey olup olmadığına da bakıyordum. Ama hiçbir şey yoktu .Artık adım atacak gücüm bile kalmamıştı. Resmen kendimi sürükleyerek yola devam ediyordum.
Bir süre daha yürüdükten sonra artık yürüyemeceğimi anlayıp dizlerimin üstüne yere çöktüm. Gözlerimi kapatıp dinlenmeye başladım. Ama çok fazla zamanım yoktu.
Gözlerimi açmamı sağlayan şey yürümeye başladığımdan beri kuş ,çekirge gibi hayvanlardan ve kendi çıkardığım seslerden başka bir ses duymuş olmamdı. Hemen gözlerimi açıp önüme baktım. Karşımda gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını anlamak için gözlerimi kırpıştırıp tekrar baktım. Hatta kendime tokat bile attım. Ama karşımdaki devasa duvar asla değişmedi.
Sağa sola baktım ve duvarın devam ettiğini gördüm. O kadar yüksekti ki en tepesini göremiyordum bile.
Devasa bir duvar yolumu kapatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMA
FantasyOrmanın içinde uyanan bir kız ... Hafızası silinmiş bir kamp dolusu insan ... Dövmelere göre ayrılmış gruplar ... Savaşın eşiğinde bir ülke ... Carmen Byose, ormanın ortasında uyandırıldığında karşsında kendisine doğrultulmuş bir tüfek namlusu görme...