1 Hafta Sonra;
Oktay sayesinde İstanbul’u ona gezdirme bahanesiyle ben de karış karış gezmiştim. Leyla Hanım’ı da ziyarete gitmeyi ihmal etmemişti. Ona en az oğlu Ahmet kadar ilgi göstermesi gerçekten garipti. Belki de değildi, bilemiyorum. Sonra eski evinin olduğu mahalleye gitmiş, anılarıyla biraz vakit geçirmişti. Ev hala bıraktıkları gibi duruyordu. Belki annesinin döndüğünde burada yaşamış olduğunu düşünmüştü o da benim gibi ve bir umut iz bulur diye geldiğine de emindim. Ama hiçbir şey yoktu. Yüzünde yaşadığı hayal kırıklığının izlerini görmek mümkündü.
Eminönü’nde balık ekmek yiyip, boğaz turu yaparak martıları da beslemiştik. Bir günümüzü de sadece evde pijamalarla geçirip film izleyerek değerlendirmiş, bizi görüntülü arayan Dilek ve Ahmet ile sohbet etmiştik. Her şeyin harika olduğunu ve sayemizde mükemmel bir balayı çekimi yaptıklarını ekleyerek yüzlerce defa teşekkür etmişlerdi.
Hiç sıkılmamıştım ve ona giderek alışmıştım. Yakında dönecek olması şimdiden beni üzmeye başlamıştı. Oktay gerçekten de çok nazik, dinleyen, anlayışlı ve sakin biriydi. Tanıdığım kimseye benzemiyordu. Kaan’ın gönderdiği raporu gece yatmadan detaylı bir şekilde okumuştum ama aklıma takılan çok ucu açık noktalar vardı. Hepsini bir kenara yazıp, ileride öğrenmek üzere bekletmeye karar vermiştim.
‘’Günaydın,’’ dedim gülümseyerek odasından çıkan Oktay’a ‘’Nasılsın bugün?’’
Kahvaltı masasını hazır görünce yüz ifadesi gözle görülebilecek kadar değişmişti. Yemek yemeyi benim kadar seviyor olması hoşuma gidiyordu ama bu fitliğin sırrını da öğrenmek istiyordum. Bu sabah ona patatesli yumurta ve pişi yapmıştım.
‘’Beni böyle beslemeye devam edersen geri döndüğümde işimi kaybetmeme sebep olabilirsin.’’ derken bile reçele bandırdığı sıcak pişiyi ağzına tıkmakla meşguldü. Kendime hakim olamamış, gülme krizine girmiştim. Gözüme geldiğinden daha fazla uzamış görünen sakallarının her yeri çilek reçeliydi ama o bunun farkında değildi. Sanırım bugün çıkınca ilk işim onu bir saç tasarımcısının eline bırakmak olmalıydı.
‘’Neye gülüyorsun bu kadar? Haksız değilim ama, o standart bedenlere sığamazsam firma beni kapıya koyacak. Kimse tombik bir manken sevmez değil mi?’’
‘’Ona gülmüyorum, özür dilerim. Sakallarının yarısı reçel içinde, hatta birazı damlamak üzere.’’
Elindeki peçeteyi alıp hızla silmişti, sonra dayanamayıp o da bana kahkahalarıyla eşlik etti. O kadar komik değildi ama ikimiz de gülmeye devam ediyorduk nedensizce. Bizim krizimizi durduran çalan telefonum olmuştu. Pastanede işlerimi yürüten asistanım Gamze arıyordu.
‘’Günaydın Gamze, her şey yolunda mı?’’
[Günaydın Damla Hanım, sizi rahatsız etmek istemezdim ama bir sorun var.]
‘’Dinliyorum, önemli değil.’’
[Emir bey aradı. Evlenecek bir arkadaşı ve onun eşiyle birlikte bugün buraya geleceğini söyledi. Düğündeki pasta tasarımını çok beğenmişler, kendi düğünleri için anlaşma yapmak istiyorlarmış. Ne söylediysem dinlemedi, sizi aramış ama telefonuna cevap vermemişsiniz. İlla ki geldiğinde burada olmanızı ve tasarımı sizin yapmanız gerektiği konusunda diretti. Ne diyeceğimi bilemedim ben de.]
‘’Anladım, ben ona döneceğim. Sana randevu saatini de mesaj atarım. Başka bir şey var mı? Siparişler teslim edildi mi? ‘’
[Evet, dört siparişimiz de sorunsuz teslim edildi ve ödemeleri de hesaba geçti. Düğünden beri müşterilerimiz arttı desem inanır mısınız? Her şey yolunda.]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR DAMLA AŞK (TAMAMLANDI)
Mystery / Thriller"İnsan adını yaşarmış derler ya hani, bu yüzden miydi gözümden akan yaşın hiç dinmemesi?" Bir sır... Bir miras... Bir aşk... Hayatı 14 yaşında altüst olmuş olan Damla' nın, verdiği büyük savaş sonucunda bugünlere nasıl geldiğini ve hiç beklemediği a...