Damla;
Masa hazırdı. Ben mutfakta kalan birkaç eksiği hazırlarken o da son dokunuşları yapıyordu ince düşünceleriyle. Tezgaha yaslanıp bir süre uzaktan izledim Oktay'ı. Benim için verdiği karar, ondan isteyeceğim şeyi ben daha söylemeden yapması bir kez daha doğru karar verdiğimin onayı gibiydi gözümde. Hayatım boyunca arasam onun gibi birini asla bulamayacağımdan emindim. Her ne kadar üzülsem de yanımda olacağı, üstelik resmi korumam olacağı için çok mutluydum. Zaten bir nefes kadar uzağıma gitmesini istemiyordum, bu harika bir haber olmuştu. Yine de çok endişeliydim, yapabileceğini bilsem de ona zarar gelebileceği düşüncesiyle kahroluyordum.
Hissediyordum, kıyamet yakında kopacaktı.
Uzun süre sonra ilk defa birine geçmişimden bahsedecektim, nasıl yapacağımı bilmiyordum ve çok korkuyordum açıkçası. Ama bunu bilmeye hakkı vardı, nasıl bir belaya bulaştığını öğrenmeliydi. Ne duyarsa duysun onun benden vazgeçmeyeceğini ve sonuna kadar benimle savaşacağını hissediyordum. Öyle olması için dua ediyordum çünkü ıçimden bir ses, arkamızı birbirimizden başka kimsenin kollamayacağını söylüyordu.
Humus ve mor lahana turşusunu da boş kalan yerlere koyduğumda muazzam bir sofra ortaya çıkmıştı. İkimiz de üstümüze rahat bir şeyler giyip karşılıklı oturmuştuk şöminenin önündeki küçük masaya. Bir yandan da çalan hafif müzik havaya girmemizi sağlamıştı. Kısıktı sesi ama sözlerini bildiğimden neyin çaldığını anlıyordum.
''Nasıl içersin canım?'' dedim şişenin kapağını açarken, muzurca gülümseyerek bardağını uzattı, ''Rakıyı sek, kadını tek severim.'' dedi.
Cevap veremedim, bu adam her kelmesiyle içime işlemeyi nasıl başarıyordu bilmiyordum ama yapıyordu işte. Ömrümün sonuna kadar o boğulunası gözlerinde kaybolmak istediğim bir gerçekti. Önce onun kadehini doldurdum, sonra kendikimi koyup suyla karıştırdım.
''Tek severim ama sek içemem.''
''Sevdiğin ben olduğum sürece adıma su içsen o da kabulüm.'' dedi ve ''Sana, bana, bize kaldırıyorum kadehimi.'' diyerek bitirdi cümlesini.
O içimi yakan ilk yudumdan sonra bir yerden başlamam gerektiğini biliyordum ama nereden girecektim konuya onu bilmiyordum işte. Boğazımın yanmasına sebep olan şey ard arda içtiğim rakı yudumları değildi aslında, yol ağzında bekleyen kırık cam parçaları sözlerimdi. Gözlerimin ardında bekleyen damlalar ise daha ilk birkaç kelimede intihar edecekti, biliyordum.
Kolay olmayacağını biliyordum ama ne diyeceğimi toparlayamıyorum hala. Ben düşünürken Oktay ise loş ışığın yansıyıp adeta renkten renge soktuğu güzel gözleriyle derin derin bana bakıyordu. Sabırla bekliyordu başlamamı. Ona kendi gerçeklerini anlatırken ne kadar da cesurdum. Şimdi ise ailesini dakikalar içinde kaybeden on dört yaşındaki o halim kadar korkuyordum.
Hafifçe boğazımı temizleyip, sesimin hala bende olduğundan emin olduktan sonra bir yere yerleştiremediğim ellerimi birleştirip kucağıma bıraktım ve konuşmaya başladım.
''Babam bir bilim insanıydı. Çok büyük ve yabancı ülke destekli bir ilaç firmasının laboratuarında aşı üreten bir grubun başındaydı. İşinde çok başarılı biriydi üstelik, sayısız ilacı üretmiş ve belki milyarlarca insanı kurtarmıştı. Ödüllerine her vitrinin önünden geçtiğimde gururla bakardım. Erhan AKSOY, o benim babamdı ve ben ona resmen tapardım. Bir gün üstünde çalıştığı proje için mesaiye kalmış laboratuarda, bazı bilgilere ihtiyacı olduğunda tam yetkili personel olduğu için ana bilgisayara bağlanıp araştırma yapmış. Bulduğu şey ile dehşete düşmüş. Gelecek yirmi yıl içerisinde üretilecek bir kitle imha silahının projesini rastgele bulmuş. Silah o kadar korkunç etkilere sahip ki, insanların bu kadar acımasız olabileceğine inanamazsın Oktay.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR DAMLA AŞK (TAMAMLANDI)
Mystery / Thriller"İnsan adını yaşarmış derler ya hani, bu yüzden miydi gözümden akan yaşın hiç dinmemesi?" Bir sır... Bir miras... Bir aşk... Hayatı 14 yaşında altüst olmuş olan Damla' nın, verdiği büyük savaş sonucunda bugünlere nasıl geldiğini ve hiç beklemediği a...