Uçağım hava şartlarından dolayı oldukça sarsıntılı bir iniş yapmıştı. Oldum olası sevmemiştim zaten uçak yolculuğunu. Ben hep ayaklarım yere bassın isterdim. Bir arabayla dünyanın öbür ucuna kadar gidebilirdim. Kalabalık bir kafile de anladığım kadarıyla yılbaşı için Amsterdam'a gelmişti çünkü uçak tahmin etmediğim kadar kalabalıktı.
İner inmez çıkış kapısına yöneldim, giderken de telefonumu açmaya çalışıyordum. Devasa ve modern bir havaalanıydı burası. Telefonum açılınca onlarca mesaj ve arama gelmişti Oktay'dan. Bu kalabalıkta onu nasıl bulacaktım acaba? Onun beni bulmasını diliyordum, tıpkı tanıştığımız gün olduğu gibi. Tabii bu kez ayakta olursak sevinecektim. Gerçi onunla yerde olsam da fark etmeyeceğinden emindim.
Pasaport kontrolünden sorunsuz bir şekilde geçtikten sonra bakına bakına ilerlerken, gözlerim onun dışında herkesi görüyor gibiydi. Neredeydi? Saatler önce gelmiş olduğunu biliyordum, saklanıyor muydu acaba? Çocukça oyununa tav olablirdim aslında ama şuan tek istediğim bu kalabalıktan kurtulmaktı. Telefonumdan numarasını çevirip beklemeye başladım, çalıyor ama açılmıyordu. Sonra burnuma ulaşan tanıdık bir koku etrafımı sardı. Arkamı yavaşça döndüğümde beni baktıkça içine çeken o mavi gözleriyle tam karşımdaydı işte Oktay. Gülümsemesi o sabah kütüphanede hafızama kazınan ile aynıydı. Biraz masum, biraz çapkın ve oldukça da seksi. Ben de ona gülümsediğimde beklemediğim bir şekilde kolları beni sarmalamıştı. ''Ben seni çok özledim, hoş geldin canım.'' derken saçlarımı öpmüştü.
Bir insan nasıl bir özlemle saçını öperdi bir başkasının?
Ben de valizimi bırakıp kollarımı onun beline dolayarak başımı da göğsüne yasladım. Biz bir şeydik galiba, resmiyete dökülmese de bu oluyordu. ''Ben de seni özledim Oktay.'' diye fısıldadım. Birkaç dakika sadece sarıldık, etrafımızdan geçen insanlar iki aşık belki yıllar sonra kavuşmuş olduğumuzu düşünerek merak ve aşkla bakıyordu bize. Benden ayrıldığında elindeki tek kırmızı gülü elimin üstünü öperek nazikçe uzatmıştı. Gülümseyerek elinden alıp kokladım, gözlerimiz birbirinden ayrılmıyordu ve ben her ne kadar kötü şeyler söylemeye geldiğimi bilip gergin olsam da şuan çok mutluydum. Onun yanında huzur bulmuştum yine.
''Nerelerdeydin? Gözlerim seni aradı, gelmedin diye düşünmeye başlamıştım. Yoksa beni tanıyamadın mı?''
''Tanıyamamak mı? Hmm, bu imkansız. Etrafta daha güzel sarı bukleleri olan başka kim var ki? Gözlerimi bağlasan, seni yürüyüşünden tanırım ben. Sesini takip ederim, kokunu da. Her şekilde bulurum seni Damla. Yeter ki gel.''
''Bu neden saklandığını açıklamıyor ama öyle olsun.''
Gülüşü dışarıdaki karı eritirdi bana göre. Valizimi eline alıp bana da kolunu uzattı tutunmam için. Çıkana kadar bakışlarım indiğimden beri en az beş kez görüdğüm bir adamı takip ediyordu. Böyle şeylerin olabileceğini düşünüp, aklıma kötü bir şey getirmemeye çalışarak temkinli bir şekilde yürümeye devam ettim. Daha dakika bir gol bir, acaba bizimkilerden biri miydi? Öyleyse ya çok acemiydi, ya da başka bir amacı olmalıydı. Bu kadar bariz bakılmazdı sonuçta. Aslında ben fark edebilecek kapasitede olduğumdan anlamıştım belki de. Yoksa başkasının düşüneceğini hiç sanmıyordum.
Oktay valizimi arabasının bagajına yerleştirip bana oturmam için yolcu tarafının kapısını açmıştı. Arabası en sevdiğim modellerden biri olan gri renk Volvo XC90'dı. Tam da ona gideceğini düşündüğüm bir arabaydı zaten, mükemmel seçim. Şöför tarafına oturup çalıştırdığında araba resmen kükremişti. Füme rengi kabanının kol bitiminden görünen saatiyle direksiyonu tuttuğunda, ben gözlerimi ondan alamıyordum. Yine benim çok düştüğüm bir hareketi yaparak içimi bir hoş etmişti. Onunla, kendi evinde tek kalacağımdan şimdiden korkmaya başlamıştım çünkü bu gerçekten çok zor olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR DAMLA AŞK (TAMAMLANDI)
Mystery / Thriller"İnsan adını yaşarmış derler ya hani, bu yüzden miydi gözümden akan yaşın hiç dinmemesi?" Bir sır... Bir miras... Bir aşk... Hayatı 14 yaşında altüst olmuş olan Damla' nın, verdiği büyük savaş sonucunda bugünlere nasıl geldiğini ve hiç beklemediği a...