Bölüm 52

156 14 162
                                    

Oktay yine talimatların dibine vurmuştu rahatımız için. İngiliz tarzı harici bir küvet vardı banyomuzda. Bu şeyleri hep sevmiştim. Kendimi rengarenk banyo topunun köpük köpük yaptığı sıcak küvetin içine bırakıp başımı da kenarına yaslayarak biraz gözlerimi kapattım. Şimdiden rahatlamaya başlamıştım ama hala eksik bir şey vardı, ya da biri. Oktay duş alamayacaktı birkaç gün, yazık olmuştu açıkçası. Alabilseydi şuan rahat durmazdık zaten.

İçeride dedesiyle konuşuyordu ben banyoda iken. Sözleri boğuk geliyordu ama dedesinin durumunu sorduğunu anlıyordum cevaplarından. Onunla konuştuğumda kafamda geceden beri kurguladığım senaryoya bir cevap bulabilirdim belki. Çünkü Oktay'a anlattığımda benimle aynı şeyleri düşündüğünü söylemişti. İkimiz de yanılıyor olamazdık. Çetin beyin bana karşı ne kadar dürüst olacağı işin pis kısmıydı. Bunca zaman torunum da torunum diye ortalarda gezip onu öylece yürüyen bir bombaya çevirmesi gözümdeki değerini neredeyse sıfırlamıştı. Yine de bir bildiği var diye avutuyordum kendimi. Açıklaması yeterince ikna olmamı sağlamazsa, Oktay'ı kazandırdığım gibi aynı hızla uzaklaştırabilirdim de. Ona söylediğim şeyi yapacağımı çok iyi bildiğine emindim, bu yüzden anlatırsa yararına olacaktı. Son ve tek şansı olabilirdi bu.

❄️❄️❄️

Artık Oktay'ın sesini duyamadığımda gözlerimi aralamıştım, etraf çok sessizdi. Küvetten çıkıp bornozuma sarınarak odaya bakındım, Oktay yoktu. Bir yere mi gitmişti? Bana söylemeden gitmezdi, garipti gerçekten. Saçımdaki havluyu koltuğa fırlatıp kapıyı açarak koridora çıktım. Karşımdaki dev pencereden dışarı baktım, aynı şekilde hiçbir ses yoktu. Kapıyı aralayınca karın o soğuk havası içimi ürpertmişti. Oktay'a ve biri duyar belki diye seslenerek ilerliyordum koridorda. Yere basan ıslak ayaklarımın izi çıkıyordu gıcırdayan tahtaya. Dün gece de böyle gıcırdıyor muydu acaba? Hiç fark etmemiştim.

Durum giderek garip bir hal alıyordu. Geri dönüp üstümü değiştirmeye karar verdiğim anda yukarıdan gelen bir ses beni yolumdan döndürmüştü. Yavaş yavaş çıkıp hangi kapıdan geldiğini anlamak için bir bir kulağımı kapılara dayamıştım ama ses yok olmuştu sanki, çıt çıkmıyordu yine. Üstelik odalarda kimse yoktu. Ama burada Yağmur ve İlkay'lar kalıyor olmalıydı. Herkes neredeydi? Ya da ben neden onlarla değildim?

Bu kez de dışarıdan gelen acı bir çığlıkla aşağı koştum tekrar. Kapıyı açıp üstümdekine aldırmadan bahçeye çıktım. Ses devam ediyordu bu kez, ağlamaklı ve acı çekiyor gibiydi her kimse. Biraz ileride bir grup insanın yerlere yatmış inlediğini gördüm. Hemen yanlarına gidip aşağı doğru eğilerek durumlarını kontrol etmeye çalıştım. Yüzleri hepsinin kara gömülüydü ama kanı seçebiliyordum. Ne olmuştu burada?

Amaçsızca titreyen vücuduma kollarımı sıkıca bastırıp yürümeye devam ettim. Onlara bakmaya dayanamıyordum. Gözlerinden, kulaklarından kan sızıyor, acı içinde inliyorlardı. İçlerinden biri koluma yapışıp açamadığı gözlerini daha da sıkı kapatarak "Yardım et bize!" demişti. Kendimi geri çekemiyordum, diğeri de bacağıma sarılmıştı şimdi. Onlardan kurtulmayı başardığım anda dengemi kaybedip karın üstüne düşmüştüm. Birer zombiden farksızlardı. O izlemeyi çok sevdiğim filmlerden birinde gibiydim sanki. Ama bu kez korkunçtu.

''Damla, neredesin?''

''Abla, bizi duyuyor musun?''

Oktay ve Yağmur'un sesiydi bu. Onlar da beni arıyordu belli ki. Yerden kalkıp o insanları zorla da olsa görmezden gelerek sesin geldiği yöne ilerledim. Kar diğer sesleri yuttuğu için yönümü ayırt edebiliyordum ama hala ulaşamamıştım. Sanki ses de gittikçe uzaklaşıyordu. Ben de onlara seslenerek var gücümle koşmaya başladım ama kar çok acımasızdı, ayaklarım çıplaktı ve neredeyse donuyordum. Neden bornozla çıkmıştım ki sanki? Böyle bir aptallığı ancak rüyamda yapabilirdim, kesin yine o korkunç kabuslardan birini görüyordum. Öyle olmalıydı, yoksa bu kadar felaketin bir açıklaması olamazdı. Her şey birkaç dakika önce çok normaldi.

BİR DAMLA AŞK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin