-Trigger Warning-
Sinirden sıktığın elinin son durumu: Eklem yerlerin beyazlamış ve tırnakların etine batmış durumda. Küçük kanlar akarken elinden aşağıya acıyı hissetmiyorsun. Derin nefesler vererek unutmaya çalışıyorsun ama ellerinden kayışının aklına geldiği her anda yine kendini ağlarken buluyorsun.
Duruyorsun, duruyorsun ve tavana bakmaya devam ediyorsun. Beyaz tavanın üstündeki hafif tomurcukların kendilerini sana ilk gösterişleri değil ve son da olmayacak.
•••
Yüzüne bir kaç saattir vuran sıcak gün ışıkları, seni uykundan etmeye yetmemişti ama alarmının çalmaya başlaması seni kaldırmak için yeterli bir etken.
Hafif kızarıklığı kalmış ve çok ağlamaktan şişmiş gözlerini açtıktan sonra yan tarafından telefonunu alarak alarmı kapatıyorsun. Yumruk yaptığın ellerinle hafifçe gözlerini ovuyorsun ve yataktan kalkıp banyoya ilerliyorsun.
Kita'nın eşyaları hâlâ aynanın önünde duruyor.
Dağılmış saçlarını bileğindeki tokanla topladıktan sonra doğruluyorsun ve aynaya yansıyan bedeninin emsaline bakıyorsun. Yıkık bir eve benzetiyorsun kendini. Her hafta kendisi hakkında korkunç hikayeler kurgulanan türlerden...
Derin bir nefes verip yan tarafındaki havluyla yüzünü sildikten sonra mutfağa ilerliyorsun. Koltukta uzanan bedeni umursamamaya çalışarak mutfağa girdin ama umursamamak pek de kolay değil. "Seni böyle görmeyi sevmediğimi biliyorsun. Bana söz verdin. Üzülmem demiştin."
"Sen de bana söz vermiştin." Kendine kahvaltını hazırlarken söylendin. Bu sözüne güldü ve ellerini senin beline sardı. Kafasını senin kafanın üstüne koydu ve sırtına ufak daireler çizdi.
"Ben tutuyorum en azından." Gözlerin bir kez daha dolmaya başlarken bunu hissetmiş gibi direkt olarak senin yüzüne baktı ve buruk bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Bunu görmek istemiyorsun işte, yüzündeki hafif acıma duygusunu görmek seni daha mutlu yapmıyor.
"Film izlemeye ne dersin? Uzun zaman oldu izlemeyeli?" Unutuyorsun, bir teklifiyle bütün üzüntünü unutuyorsun. Hevesle başını olumlu anlamda sallayarak ellerinden tutup seni yönlendirmesine izin veriyorsun.
Onu hissetmek istiyorsun.
O, senin saçlarını yavaş yavaş okşayıp ara sıra öpücükler kondururken en sevdiğin filmi izliyorsunuz. Onun göğsündesin ama ellerinin arasında bir yastık var. "Asla bir yıldızın kayışına kanma, Y/N."
Kafanı kaldırıyorsun ve ona bakıyorsun. Ardından dediklerini ciddiye almayarak televizyona yeniden dönüyorsun. Belli ki hatalarından ders almıyorsun çünkü en son onun sözlerini dinlememen onun ölümüne neden oldu.
"Beni artık bırakman gerek." Neredeyse akşam olmak üzere olduğunu bile fark etmiyorsun. Her şey o kadar etkileyici ve gerçekçi ki bundan vazgeçmek istemiyorsun.
"Asla olmaz." Ona mümkünmüş gibi daha fazla sarılmaya çalışıyorsun. Saçlarını okşamaya devam ediyor ve seni sakinleştirmeye çalışıyor. "Seni kaybedemem."
"Beni zaten kaybettin." Yumuşak bir ses tonuyla kurdu cümlesini. Gözlerin bütün her şeyi hatırlarken bunun sadece bir halisünasyon olduğunu anladın. Bacaklarını kendine çekiyorsun ve derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyorsun.
Çünkü artık Kita gerçek değil ve seni sakinleştirmeye yetemiyor. Yine de onu hâlâ çok seviyorsun.
"Git." Burnunu çekiyorsun. Ona bir daha bakmak istemiyorsun. Seni daha fazla böyle görmesini istemiyorsun.
"Y/N..."
"Git Kita." Onun havaya doğru süzülen ruhu, seni geride bırakırken bundan sonra onu görüp göremeyeceğinden emin değilsin. Zorla da olsa harap bir şekilde ayağa kalkıyorsun ve pencereden dışarı bakmaya başlıyorsun.
Bir yıldız kaydığı zaman kendi kendine mırıldanıyorsun. "Bir yıldızın kayışına asla kanma." O yıldızın kayışını görmen, Kita'yı son görüşün oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imagine haikyuu
Fanfiction"can't hold me down 'cause you know, I'm a fighter." "Find me and I'm gonna leave with you!"