-Giderken arkasında pembe bir gül bırakmıştır.-
--HP AU--Yılın bir günü daha gelip geçerken elindeki günlük ile beraber hızla sokaklarda ilerlemeye devam ettin. Okulun bittikten sonra boşluğa düşmüştün ve bu boşluğu bir şekilde doldurman gerekiyordu.
En sonunda ıssız mezarlığa cisimlendin ve yavaş adımlarla ilerlemeye başladın, cisimlenmeden önceki halinin tam tersi olarak.
En sonunda görüşüne takılan mezarın yanına oturdun ve asanı çıkarttın. Yanında bir çiçek vardı ama kesinlikle ondan sana kalan yegane hediyeyi harcayamazsın. Onunla beraber toprakta yok olmasına izin veremezsin.
Günlüğünün ilk sayfasını açtın ve burnunu çektikten sonra okumaya başladın. "Sevgili günlük, günler daha dayanılmaz oluyor."
′°′
"Hâlâ bir genç kızın, ona nasıl aşık olduğunu düşünerek kendimi yok ediyorum."Hogwarts koridorları, yılbaşının etkisiyle hiç olmadığı kadar boşken bunun keyfini çıkartmaya karar veriyorsun. Yasak saate girmeden önce biraz hava almak, sana iyi gelirdi.
Tabii ki aklında bir kişi vardı. Ushijima Wakatoshi. Slytherin binasında olan bu çocuk, aslında sana bakmaktan fazla uzaktı. Hatta senden nefret ediyor gibi duruyordu ve bu lanet durumun tek nedeni, iksir dersinde ondan daha iyi olmandan kaynaklanıyordu.
Geceni gündüzünü vererek çalıştığını itiraf etmek istemiyorsun ama eğer seni seçmesinin yolu iksirde kötü olmak olsaydı seve seve bunu kabul ederdin. Çünkü bu durumun çekilir bir yanı yok.
En azından azıcık saygı göstermesini isteyebilirdin.
Düşüncelerin seni ele geçirirken Hogwarts'ın daha öncesinde bulunmadığın bir koridoruna geldiğini fark ettin. Evet, buraya daha önce gelmedin ama arkadaşlarının betimlemeleri ile bu koridorda ilerledikten sonra Astronomi kulesinde olduğunu biliyordun.
Tedirgin adımlarla geri dönmek üzereyken herkesin beğendiği o yeri merak ederek ilerlemeye başladın. Nasıl olsa oraya gittiğini bildiğin nadir kişiler şu anda Hogwarts'ta değildi ve orada şu anda kimsenin olmadığını düşünüyordun.
Ama bu düşüncelerin kapıyı açtığında ve kenarda dizlerini kendine çekmiş bedenin sahibinin sana dönmesiyle dağıldı. Donmuş bir şekilde Ushijima'ya bakarken kapıdan çıkmak üzere hareket ettin. "Özür dilerim! Kimse yok-"
"Burada oturabilirsin. Güneş'in batışını kaçırmak istemezsin, herhalde?" Açıkçası güneşin doğuşu veya batışı asla bu kadar umrunda olmadı. Arkadaşlarının anlatımı kadar etkileyici olan manzaranın tadını uzun zamandır hoşlandığın kişiyle geçirmek, güzel gözüküyordu.
"Her gece rüyalarımda beni ziyarete gelen ruhu, özlemimi geçirmeye yetmiyor. Anılar, zihnimde yüz ellinci turunu atıyor ve ben sonunu bildiğim dramayı bir kez daha izliyorum. Ne trajikomik..."
"Bebeğim," gülümseyerek Ushijima'ya sesleniyorsun ve buğdayları arasından sana bakmasını bekliyorsun. Gözler sana dönünce elinle ona işaret ederek yanına gelmesini söylüyorsun. "Bak! Bu kadar başağın arasında bir gül var!"
"Y/n, bu imkansız-" bir kaç adımda buğdayları iterek yanına geldiği zaman gördüğü pembe gül tarafından resmen susturulduğunda sırıtarak ona dönüyorsun. "Yüce Merlin..." dizlerinin üzerine çöküyor ve gülü ellerinin arasına alıyor. "Bunun, burada yetişmesi neredeyse imkansız."
"Ama yetişmiş gibi gözüküyor, ha?" Gülü koparttığı zaman şaşkınlıkla yerinde dikiliyorsun. Yani tamam, Ushijima gibi birisinden yoldaki herhangi bir çiçeğe merhamet etmesini bekleyemezsin ama bu kadar başağa inat büyüyen bir gülü koparmasını da beklemiyordun.
"'Hiçbir büyü, bir canlıyı sonsuza kadar hayatta tutamaz ama bu çiçek, sonsuza kadar senin ellerinde solmayacak' bana o gün söylediğin bu sözün gerçekleşmiş olmasına bile sevinemiyorum, sevgilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imagine haikyuu
Fanfiction"can't hold me down 'cause you know, I'm a fighter." "Find me and I'm gonna leave with you!"