-
Uyandığımda ellerim arkamda bağlıydı. Ayak bileklerimden bir ip geçirip sandalyeme başlamışlar ve ağzımı da bir bantla kapatmışlardı. Klasik bir kaçırılma hikayesi gibiydi. Sadece ben bu kaçırılmaya bilmeden ama kendi isteğimle gelmiştim. Saçlarım açıktı ve gözümün önüne geliyordu. Karşımda bir sandalye daha vardı. Kapı kapalıydı belki de kilitliydi. Bilmiyordum. Oturup aptal duvarları izlemeye başladım. O sırada düşünmeye de oldukça vaktim vardı. Neden burada olduğumu düşünmekten kafayı yiyecektim. O adamlar bunlar olsa neden bu kadar uğraşsınlar? Neden direkt anneme yaptıkları gibi beni de öldürmesinler? Bir anlığına beni satabileceklerini bile düşündüm. Peki ya onlar değilse? Onlar değilse o zaman kim? Kimseyle başka derdimiz yoktu. Sadece o adamlar..
Düşünürken aynı zamanda ipleri sandalyeye sürtüyordum. Bir faydası olmuyor gibiydi. Yine de devam ediyordum. Gün boyunca ne yemek ne su getirmişlerdi. Genelde filmlerde böyle olmazdı. Yemek ve su gelir ama son derece gururlu baş rolümüz onu elinin tersiyle devirirdi. Ama eğer getirselerdi ben devirmeyecektim. Aksine hem çok susamış hem de çok acıkmıştım.
-
Tekrar gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Önümdeki sandalyede bir tepsi duruyordu. Birkaç dakika sonra içeri bir adam geldi. Ağzımdaki bandı açtıktan sonra ellerimdeki iplerle uğraşmaya başladı.
''Sana yiyecek bir şeyler getirdim. Beni de bıçaklamazsın umarım.''
''Tuvaletim var.'' Dedim ellerimi çözdüğünde. Ne yapacağını bilmez bir şekilde yüzüme bakıyordu. 'Sanki ne gerek var çişe? Nerden çıktı şimdi?' der gibi.
''Sana nasıl güveneceğim?''
''Söz veriyorum.''
Biraz beklemeden sonra ayaklarımdaki ipleri de çözdü. Bir bardak suyu kafama diktikten sonra bıraktığı tosttan koca bir ısırık aldım ve önde ben arkamda o lavaboya gittik.
''Çabuk ol.''
Başımı 'tamam' anlamında salladıktan sonra tuvalete girdim. Neyse ki tuvalete uygun bir şekilde burada bir cam vardı. Ama oradan geçecek vücut bende yoktu. Belki bir kedi ancak geçebilirdi. Çaresizce ellerimi sabunlayıp çıktım. Aynı şekilde o odaya geri döndük. O ayaklarımı tekrar iple sararken konuşmaya başladım.
''Benden ne istediklerini biliyor musun?''
Konuşmuyordu. Tek yaptığı iplere düğüm atmaktı.
''Merak ediyorum. En azından bir cümle bir şey söyle. Ben neden buradayım?''
''İki gün bekle.''
Dedikten sonra yemeğimi yemem için gözlerini oynattı. Başımda dikiliyordu. Yemeğimi yedikten sonra tekrar ellerimi bağladı ağzıma bant yapıştırdı ve gitti. Kalçam ağrımaya boynum tutulmaya başlamıştı. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Uykusuzdum. Dünkü aç ve susuz kalmam ve saatlerce şu tahta sandalyede bağlı kalmam , annemin ölümü her şey üst üste geliyordu.
Dün ne yaptıysam aynı şekil tekrar ettim. Yani boş boş duvara bakıp düşünmeye. Sanki bir şeyin şifresini çözüyor gibiydim. O sırada içeri bir adam girdi. Sertçe ağzımdaki bandı çekti ve o pis suratıyla yüzüme bakmaya başladı.
''Adamlardan birini yaralamışsın. Kaçmaya kalkmışsın. Bir daha bunu yaparsan ölürsün. Duydun mu beni!''
Yüzüne dik dik baktıktan sonra ayakkabısına tükürdüm. Yüzüme attığı tokatla dudağımın kenarından akan kanı hissettim. Saçımdan tutup beni geriye doğru çekti.
''Alacağım tek bir emire bakar. Duydun mu şeker kız?''
'Duydum' demem için ısrarla bağırınca konuştum. ''Duydum.''
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *