51

147 41 7
                                    

-

Ferdi'nin arabayı son hızda sürmesiyle apar topar hastaneye geldik. Kapıda dört adam bekliyordu. Başka kimse yoktu. Ferdi'nin yoğun bakıma girmeye çalışmasını izledim bir süre. Kapıyı açmaya çalışırken belinden çıkardığı silahın önüne geçtim.

''Hastane burası.! Sok şu silahı beline.!''

''Bela çekil önümden.'' Sertçe gözlerine bakarak elimi elindeki silaha götürdüm. Yavaşça elinden silahı alıp çantama koydum. Belimde iki silah taşımayı sevmiyordum.

''Otur biraz. Ben gidip kontrol edeceğim. Bende doktorum. Tamam?''

Gelen hemşireye soru sormaya hazırlanırken yoğun bakım kapısı açıldı. İçeriden çıkan doktorun yüzü hiç de iyi görünmüyordu. Ferdi'ye baktım. Oturduğu yerden hızla kalkarak doktora baktı. Konuşmasını emreder gibi.

''Yaşaması mucize olurdu. Kurşun beynine saplanmış. Elimizden geleni yaptık. Başınız sağ olsun.'' 

Ferdi geri geri adım atıp tekrar oturdu. Yanına oturup elini tuttum. Yere bakıyordu.

''Ferdi güçlü ol. Bak benimde babam öldü. Ailemden bir kadın burada hayatını kaybetti. Ölüm bu. Bizim güçlü olmamız gerek.'' Daha sözümü bitirmemiştim ki gözlerini gözlerime dikti. Ne söylemek istediğini anlamaya çalışırken elini çekip ayağa kalktı.

''Kim vurdu Demir'i kafasından?''

''Bilmiyorum. Seninle beraber geldim buraya.''

''Bu işin peşini bırakmayacağım. Eğer altından sen çıkarsan seni yaşatmam. Duydun mu beni?!''

Bağırıp çağırdıktan sonra hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı indi. Demir'in ölmesi beni mutlu etse de bu mutluluğu yaşayamıyordum. Kimin yaptığını Ferdi'den önce öğrenmem gerekiyordu. Oturup düşünmeye başladım.

''Beren hanım?'' Hemşire başımda dikilmiş bana bakıyordu. ''Ne var?'' diye söylendiğim sırada bana 'Beren' dediğini fark ettim. 

''Baş hekim sizinle görüşmek istiyor.'' Ortada bir şey dönüyordu. İçimden Demir'i öldürenin Akın olmadığını geçiriyordum. Adımı bilen başka biri çağırıyordu şu an beni. Akın değil. Akın değil.

Hemşirenin peşinden yürümeye başladım. Beni en alt kata götürdü. Kimse görünmüyordu. Işıklarda kesintili yanıyordu. Bu kadar pahalı bir hastanenin ışıkları nasıl böyle olabiliyordu? Arşiv2 yazan odanın önünde durdu. Kapıyı açtıktan sonra gitti. Silahımı elime alıp yavaşça içeri girdim. Tam karşımda duran adamı gördükten sonra silahı yavaşça belime geri koydum. Kapıyı sol ayağımla ittirip kapattıktan sonra ona doğru yürüdüm.

''Bana Demir'i öldürenin sen olmadığını söyle.'' 

''Ben öldürdüm.'' 

''Ferdi seni en kısa zamanda bulacaktır. Başımıza geleceklerden haberin var mı senin? Bu ne sorumsuzluk?!''

''Demir gece eve geldi. Zümrüt'ü almaya. Aynı sana yaptığı gibi. Ofiste onunla konuştu. Kırk dakika boyunca. Seni aldığını şimdi de onu alacağını söylemiş. Çocuğunun ölümüyle alakalı konuşmuş.''

''Bir dakika. Ne çocuğu?''

''Zümrüt'ün ölen çocuğu. Hiç doğmadı. Silahlı saldırıda karnına gelen kurşunla öldü bebek. Doğuma az kalmıştı.'' Devam etti. ''O odada ne konuşuldu hepsini bilmiyorum ama Zümrüt onu tehdit ettiğini söyledi. Zümrüt ateş etti Demir'e. Ben öldürdüm. Bu böyle bilinecek.''

''Neden Mustafa üstlenmiyor da sen üstleniyorsun?'' Bu söylediğim cümleden sonra utandım. Sonuçta biz bir aileydik. Daha öncede böyle suçlamalar olmuştu. Ama bu büyüktü. Başımıza bela almıştık.

''Beren bizim bir geleceğimiz yok. Sana bir şey olmayacak. Ben gidip Ferdi'ye , Demir'i benim öldürdüğümü söyleyeceğim. Mustafa ve Zümrüt beraber mutlular. Zamanında onlarda bizim için fedakarlık yapmıştı hatırlarsan.''

''Yine vazgeçiyorsun. Her şekilde çekip gitmenin bir yolunu buluyorsun. Öldürecekler seni.'' Yanıma kadar gelip sağ elini belime koyup kendine yaklaştırdı. Gözlerime bakarken gözlerimin dolduğunu hissettim. Şimdi olmaz. Şimdi olmaz.

Alnıma kondurduğu öpücük bana yine o günü anımsattı. Bu öpücüğü verip gittikten sonra dokuz yıl girmişti araya. Koskoca dokuz yıl. Şimdi giderse belki de bir daha hiç göremeyecektim. 

''Gitmeyeceksin.''

''Beren.''

''Beni hiç mi düşünmüyorsun? En son gittiğinde de düşünmedin! Dokuz yıl geçti aradan ya. Şimdi nasıl tekrar gidebilirsin?''

''Bana yalan söyledin. Benden gizlene gizlene o adamlarla buluştun.''

''Seninle , ailemle tehdit ettiler.''

''Zümrüt'ü de tehdit ettiler. Sen o adamı çekip vuramayacak biri miydin?''

''Denedim. Denemedim mi sanıyorsun? Sağ çıkamazsın dedi. Beni burada ölü bulurlarsa senide aileni de yaşatmam dedi. Bir ton şey söyledi yapamadım.!'' Ses geliyordu. İşte yine duymaya başlamıştım. İhtiyarın sesi. 'Kes ağlamayı.!' kulaklarım sesiyle çınlarken gözlerimi bir süre kapatıp tekrar açtım. 

''İyi misin?'' Ses yavaş yavaş kesiliyordu. ''İyiyim.'' Derin bir nefes alıp bir hışımla elimi tuttu. O önde ben arkada el ele hızlı adımlarla odadan çıkıp koridorun sonuna kadar ilerledik. Acil çıkış kapısını açıp çıktıktan sonra kapıda duran Jeep'in arka kapısını açıp bekledi. Başıyla 'geç' demesiyle hızla içeri geçtim. O da yanıma oturduktan sonra kapıyı kapattı. Ön koltukta Mustafa'yla Zümrüt vardı. 

''Her şey tamam mı?''

''Tamam.''

''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum hiçbir şey anlamayarak. Ortada bir şey dönüyordu. Mustafa cevap verdi. ''Muğla'ya gidiyoruz.''

-



BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin