-
Uyandığımda öğlen olduğunu fark ettim. Saat 2'yi gösteriyordu. Oturur pozisyona geçtikten sonra bir süre hayatı sorguladım. Sonra saçımı başımı düzeltip kapıyı açtım. Akın ortalarda yok gibiydi. Masada bir simit ve bitmiş çay bardağı vardı. Simitten bir parça ısırdıktan sonra yüzümü yıkamak için banyonun kapısını açıp içeri girdim. Önümdeki koca adamı uyku sersemliğiyle farketmemiş olacağım ki bir anda onun çıplak bedeniyle kendimi lavabo arasında buldum. Ani bir hareketle dengemi kaybetmemek için ellerimi göğsüne koymuştum. Geri gidecek yerim yoktu. Onun çekilmesi gerekiyordu. Ama o kımıldamıyordu. Yüzüne bakmaya cesaret bulunca bana baktığını fark ettim. Gülümsüyordu. Neden hep donuk durduğuna şimdi şaşıyordum. Gülümsemek çok yakışıyordu."Dudağında susam var." demek ona gülüyordu diye düşünürken aptal gibi dilimle susamı almaya çalıştım.
"Gitti mi?"
Dudaklarıma yaklaşan yüzünü görünce ürperdim. Bir saniye kadar yüzü yüzüme yakın bekledi. Belki de tepkimi merak ediyordu. Dudaklarıyla dudaklarımı birleştirdim. Bu kadar yakın olmaya dayanamamıştım. Ya da canım o an öpmek istemişti. Kendime nedenler bulmaya çalışıyordum. Onun daha çok öptüğünü görünce nedenleri azaltmaya başladım. Karşılık veriyordu. Beni kaldırıp lavaboya oturtturduktan sonra öpmeye devam etti. Telefon çalmaya başlamıştı. Bir an için durdu. Sonra telefonda sustu. Ama tekrar tekrar çalmaya devam edince durmak zorunda kaldı. Belinde duran havluyla giderken arkasından gülümsedim. Hani şu biriyle flört ederken gelen gülümseme var ya. Hiç gitmez böyle. İnsanların yüzüne baktığınız zaman bile bir an için onu hatırladığınızda gülümsersiniz. İşte o gülümseme..
O gidince lavabodan inip yüzümü yıkadım. Saçlarıma biraz çeki düzen verdikten sonra dişlerimi fırçaladım. Sonra içeri geçtim. Hâlâ telefonla konuşuyordu. Koltuğa oturup onu izlemeye başladım. Altında pantolonuyla bir sağa yürüyordu bir sola. Bir süre sonra telefonu kapattıktan sonra bana döndü.
"Adamları evi izlerken görmüşler. Çekmeceden silahı al. Benim silahım var. Gelmelerini beklemeyeceğiz. Arabaya binip gideceğiz. Onlarda bizimle gelecekler.''
''Tamam.''
Çekmeceden silahı aldıktan sonra hızlı bir şekilde giyinip odadan çıktım. Kapıda beni bekliyordu. Arkasından ilerledim. Arabaya bindiğimizde kalbim küt küt atıyordu.
''Arkadaki arabayı görüyor musun? Siyahı.''
''Evet.''
''İyi. Çatışma çıktığında kafanı eğiyorsun.''
Kemerini bağladıktan sonra ana yoldan gitmeye başladı. Her şey sakin gibiydi. Kimseyi göremiyordum. Ta ki sağa sapana kadar. Birden görmediğim araç arkamızda belirdi ve hızlanmaya başladı.
"Hızlandılar!"
Tek kelime söylemedi. Bir sol aynasına bir de önüne bakıyordu. O da hızlanmaya başladı. Silah sesi duyduğum an sağ eliyle sırtıma dokundu.
"Eğil!"
Dediğini yaptım. Araba dahada hızlanmıştı. Silah sesi daha da çok geliyordu. Başka araçlarda vardı. Ama kimden yana olduklarını başımı eğdiğim için göremiyordum.
"Ne kadar kaldı!?"
Dediğimde arabayı durdurmuştu. Sağıma soluma bakmaya kalmadan arabadan indiğini gördüm. O indikten sonra arka cama baktım. Bir sürü adam arabadan inmiş herkes birbirine silah tutuyordu. Arabadan indim.
"Arabaya bin."
Binmedim. Şişman ve saçı olmayan bir adam beni baştan aşağı süzüyordu. Ama adamların çoğu bizimleydi.
"Kızı bırakın bizimle gelsin."
"Şu an pek pazarlık yapacak durumda değilsiniz."
Dedikten sonra Akın yanıma geldi. Arabadan bir telefon aldıktan sonra bana döndü.
"Şimdi bu arabaya binip Cemal'le gideceksin. Seni amcamın yanına götürecek. Seninle konuşan o adamın yanına. Daha sonrada özgürsün. Buradan sonrasını biz halledeceğiz. Bu beni son görüşün Beren."
Belki yıllar sonra biri bana adımla seslenmişti. Yüzünde anlamsızca bir ciddiyet vardı. Sanki gözleriyle 'git' demek istiyordu. Konuşmak istiyordum ama ne diyeceğimi bir an olsun bilemedim. Tekrar konuşmasıyla cesaret bulacaktım.
"Git artık."
"Tamam gideceğim. Ama sonra? Ne demek bu son görüşüm?"
"Sana verdiğim saat yanında mı? Siyah olan değil."
Bana 'bu iş bittiğinde belki takarsın' dediği saati soruyordu. Hırkamın cebinden çıkartıp gösterdim.
"Bu saati sakın kaybetme. Bir kere kullanacaksın. Tamam mı Beren. Yüzüme bak."
Bakamıyordum. Nedense gözlerim doluyordu. Dolmasın istiyordum ama doluyordu.
"Bundan sonra hayatın daha iyi olacak. Ama eğer olur da bir gün başın büyük bir belaya girerse saatin içindeki kağıdı al. Ben bu işten sonra çok uzağa gideceğim. Ama hep yanındayım."
Arkadan sesler geliyordu. Yanında olduğum arabadanın sürücü koltuğuna başka bir adam oturmuştu.
"Beren gitmem lazım. Söz veremiyorum ama. Unut gitsin. Kendine iyi bak."
Belimden tutup alnıma bir öpücük bıraktıktan sonra gitti. Sonrada bir daha onu hiç görmedim.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *