32

113 56 2
                                    

-

Gözlerimi açtığımda elinde bir tepsiyle Akın'ı karşımda ayakta buldum. Kendime geldikten sonra hafifçe doğrulup manzarama baktım. Gülmemek için direnirken suratımın zaten gülümsediğini fark ettim. O da gülümsüyordu. Komikti çünkü. Bu evde daha önce hiç kahvaltı yapmamıştım ve mutfakta kahvaltılık malzeme olduğundan bile emin değildim. Şimdi elindeki kahvaltı tepsisiyle tepkimi ölçerek bana bakıyordu.

''Saçmaladım değil mi?''

''Hayır , sayende uzun zaman sonra kahvaltı yapacağım. En son üniversitede falan yapmıştım herhalde.'' Dedim tepsiyi kucağıma koymasını izlerken. Tepsiyi koyduktan sonra boynuma uzun bir öpücük kondurdu.

''Bugünü beraber geçirelim. Akşam yemeğine kadar vakit var. Sinemaya gitmek ister misin?''

Aklıma dün ihtiyarın yaptığı konuşma gelince bütün iştahım kaçmıştı. Suratıma yine o sert , ciddi ifademi yerleştirdim. Onunla konuşmaya kararlıydım. Onunla ayrılmak şöyle dursun bir gün bile uzak dursak özlüyordum. O yüzden ergen kızlar gibi ebeveynleri kızınca ayrılacak ya da sonunu düşünmeden iş yapacak değildim.

Yüzümden bir şey olduğunu anlamış olacak ki tepsiyi komidinin üzerine bırakıp yanıma oturdu ve yüzünü bana döndü. Konuşmamı bekliyordu. Tepsiden bir zeytin aşırıp ağzıma attım. Çekirdeğini çıkartıp tepsiye koyduktan sonra ona döndüm. Sabırsızdı. Bu ifadeyi biliyordum.

''Dün Kenan beni uyardı. Senden uzak durmamı yoksa seni geri Irak'a göndereceğini söyledi. Akın bir daha böyle bir şey olsa gider miydin? Ne bileyim? İhtiyar gitmeni istese..''

Cevap bekleyen küçük bir kız çocuğu gibi gözlerinin içine bakıyordum. Yüzündeki o ciddi ifade gitmişti.

''Gitmem. Onun yüzünden çok şey kaybettim. Kaybettirdim. Bir daha asla gitmem.''

''Gitmezsen neler olacağını düşündün mü?''

''Aileden birine zarar veremez.''

''Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?''

''Çünkü onu tanıyorum. Ama senin anlamadığın bir şey var. Bugüne kadar bu aileden kimsenin kılına dokunmadı. Sırtındaki izleri onun yaptığını söylediğinde başta şaşırdım ama sonra anladım. Beren o seni kızı olarak görmüyor. Her ne kadar sana kızım diye hitap etse de..''

''Ne demek istiyorsun?''

''Seni beni göndermekle tehdit etmiyor. Çünkü ne olursa olsun bana zarar veremez. Seni seninle tehdit ediyor. Demek istediğimi anlıyor musun?''

Beni adamı olarak görüyordu. Bunu zaten biliyordum. Beni yetiştirmesi , bana davranışları zaten bir babanın kızına yapacağı cinsten değildi. Beni hırpalaması , dövmesi , acımaması.. Onunla aramda bir baba-kız ilişkisi yoktu ama dün konuşmasında beni benimle tehdit ettiğini anlamamıştım. Daha doğrusu onca sene onun emrinde olup zaaflarını görememiştim. Görmek için uğraşmış mıydım? Ona neden bu kadar bağlıydım? Onu neden hiç sorgulamamıştım? O kadar dayağa rağmen tek kelime bile etmemiştim. Peki ya neden?

''Bu biraz ağır geldi sanırım.''

''O ölmeden durmayacak biliyorsun değil mi?''

''Onu öldürmemi mi istiyorsun Akın?''

''Hayır. Sadece ona dokunmanı istemiyorum. Otur ve sadece izle. Önce kendin için sonra da benim için. Artık gitmesi gerek.''

-

Akın'la uzun uzun konuşup ortak bir karar almıştık. Bu şehri terk etsek hatta ülke dışına çıksak bile bizi bulurdu. Kenan'dan kaçmamızın ve yeni bir hayata başlamamızın imkanı yoktu. Onun ölmesini izleyebilecek miydim? İlk öğrendiğim günden beri tedavi için onunla konuşmak istiyordum. Ama bir türlü fırsat bulamamıştım. Dün ofise konuşmak için gittiğimde de konuşamamıştım. Sürekli bir şey çıkıyordu. Bu tesadüf müydü? Yoksa Akın'ın söylediği gibi artık gitmesi mi gerekiyordu?

Bir an için ormana avlanmaya gittiğimiz günü hatırladım. İhtiyar zevkine düşkündü. Bu işlerden de anlıyordu. Sezon açıldığı zaman dakikasında hazırlanırdı. Daha sonra beni bulup küçük bavulumu hazırlamamı söylerdi. Benimle tanıştıktan sonra bir kere bile bensiz gittiğini hatırlamıyorum. Aslında o zamanı hatırlarsak bana gerçek bir baba gibi davrandığını söyleyebilirim.

'Gözlerini ondan ayırma. Hedefi seç ve onu kaybetme.'

Elimde silah varken arkamdan yaklaşıp fısıltıyla bana konum bildirmesi , tüyo vermesi. Tıpkı bir babanın kızına bir şey öğretmesi gibi. Ama tabi benim babam diğer babalar gibi saçlarımı toplamıyordu. Bana silah öğretiyordu. Birine ateş etmeyi , birinin canını almayı öğretiyordu..

Vicdan yapıyordum işte. Onun ölümünü seyredemezdim. Hastalığı zaten ağırdı. Kurtulma şansı neredeyse yok. Onu nasıl öylece izleyebilirim. Yanında olmalıyım. Bu işe beraber başladık. O bana sadece baba olmadı. İş ortağım oldu. Ağabeyim oldu. Öğretmenim oldu..

Düşünmemeye kadar verdim. Onu düşünmemeliydim. Düşündükçe iç sesimi bastıramıyordum. Düşünme , düşünme , düşünme..

Elimdeki viski bardağını çalışma masamın üzerine bıraktıktan sonra bir of çektim. İçim daralıyordu. Nefes alışım zorlanıyordu. Kötü bir şey vardı içimde. Beni yoran , yiyip bitiren. Sonra anladım nedenini.

''Cengiz?'' Kimseye ağabey dememeliydim. İhtiyar böyle emretmişti.

''Babam çok kötü. Yürürken sendeledi. İyi değildi işte beni anlıyor musun? Odasına taşıdık. Gelmen lazım.''

-

BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin