-
''Ne yani apartmanda mı oturacağız?'' diye söylenen Kevser'e sinirle baktım. ''Beğenmiyorsan defolup gidebilirsin. Seni kimse zorla tutmuyor.''
''Benim burada nikahlı kocam var. Ama sen gidebilirsin. Ne de olsa bir bağın yok.'' Tam konuşacakken Mustafa atıldı.
''Sessiz olur musunuz? Evet apartmanda yaşayacağız bir süre. Hatta uzun bir süre. O yüzden alışsanız iyi edersiniz. Ayrıca Kevser. Bela benim kız kardeşim. Sende Çetin'in kimsenin rızası olmadan kıydığı nikaha pek güvenme.'' Mustafa koliyi bıraktıktan sonra tekrar açık kapıdan çıktı. Erkekler eski evden toplanmış olan bazı kolileri getiriyordu. Akın'la Çetin'de markete gitmişlerdi. Evde hiçbir şey yoktu.
Beş katlı bir apartmanın en üst katını satın almışlardı. En üst kat dubleksti. Odaların büyük olması ayrı dikkatimi çekmişti. Geniş ve ferah bir evdi. Henüz çevreyi gezmeye vaktimiz olmamıştı. Zaten şu an önemli olan ev değildi. Her şey bu kadar kolaysa neden daha önce bunu yapmamışlardı? Neden bu eve daha önce gelinmemişti. Mustafa akşam konuşacağımızı söylediği için şimdi bir şey sormuyordum kimseye. Zümrüt'ün de bana bir tık uzak durması dikkatimi çekmişti. Daha çok Kevser'e yardım ediyordu. Onunla da konuşmam gerektiğini hissetmiştim.
Koliden çıkan tabakları ve bardakları makineye yerleştirdikten sonra kolileri iç içe koyup kapıya doğru yürüdüm. Kolileri merdivenlere yığmıştık. Elimdekileri de bıraktıktan sonra Akın'ın elinde poşetlerle geldiğini fark ettim.
''Yardım edeyim.'' Ellerinden poşetleri almaya çalıştım ama oralı bile olmadı. Ev büyüktü ama eski evimiz gibi yirmi adımda mutfağa gitmiyorduk. Çıkış kapısının hemen çaprazında mutfak vardı. O mutfağa girince peşinden bende girdim. Poşetleri yavaşça yere bıraktıktan sonra tekrar gitti. Yine konuşamamıştım.
Buzdolabını açıp aldıklarını boşaltmaya başladım. O kadar çok şey almışlardı ki dolaba sığıp sığmayacağı hakkında tereddüt ettim. Tekrar elinde poşetlerle geldi. Bu sefer durdurdum.
''Bekle biraz. Soluklan.''
''Birkaç poşet kaldı. Sonra bitiyor.''
''Çetin getirsin onları. Bekle dedim.''
''Emir kipinden tahmini ne zaman vazgeçersin diye merak ediyorum doğrusu.'' Tekrar çıktı. Al işte kaçırdın çocuğu. Tut şu dilini be kızım. Sevmiyor işte. Ne yapabilirim ya? Ben hep böyleydim. Emin miyiz? Sen hep böyle değildin. Ne yani şimdi ihtiyarı mı suçlayacaksın. Saçmalama.
Kendimle konuşmamı bitirip elimdeki biraları buzdolabına yerleştirdim. Umarım eve bir hizmetli alınır. Evde kimsenin yemek yapabildiğini düşünmüyorum. Hazır çorba vs. görünce sevindim. En azından hazır birkaç yemek almışlardı.
Bu sefer poşetleri Çetin getirmişti. Neden Akın getirmedi? Diye düşünürken Akın'ın Kevser'e koli uzattığını gördüm kapıdan. Sinirlenmeyeceğim. Hayır sinirlenmeyeceğim.
''Bela sana diyorum duymuyor musun?'' Çetin'e baktım.
''Bir şey mi dedin?''
''Sen iyi misin? Sana seslendim kaç kere. Bunlar banyo malzemeleri. Mutfağın değil.'' Buzdolabına koyduğum şampuanlara baktım. Ah Allah'ım.
''Ah. Dalmışım pardon.'' Buzdolabından şampuanları alıp poşete geri koydum. Gereksiz yere bir gereksize rezil olmuştum. Şampuanları banyoya götürdükten sonra Mustafa'yı gördüm. Elinde pizza kutuları içeri giriyordu.
''Toplanın hanımlar beyler.''
Herkes salona giderken mutfağa girip kapıyı kapattım. Mutfaktaki orta boy balkona geçip yere oturdum. Bir dal sigara alıp dudağıma yerleştirdim. Çakmakla alevlendirdikten sonra derin bir oh çektim. Günümün yorgunluğuna iyi gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *