-
Yüzümü ellerinin arasına aldıktan sonra konuştu. ''Beraber aşacağız tamam mı? Beraber.'' Alnıma kondurduğu öpücükle gözlerimi kapattım.
-
Bir süre sarılarak öylece kaldık odanın köşesinde. Lego gibi birbirimize yapışmış duruyorduk. Geri çekilip ellerimi beline sardım ve burnumu boynuna koydum. Şimdi daha huzurluydum. O sevdiğim kokuyu duyarken gözlerimi kapattım. Kapıya yavaşça iki kez vurulmasıyla dikkatim dağıldı ve gözlerimi açtım. Şu evde gerçekten huzur bile sayıylaydı. Bir adım geri attım. Akın kapıyı açmıştı. Tarık'a anlamsız gözlerle bakarken konuştu.
''Bir adam geldi seni soruyor. Cihan'mış adı. Bir bak istersen.'' Dedikten sonra bombayı atıp kapıyı kapattı ve gitti. Akın'la birbirimize baktık. Gözlerimizle didişiyorduk.
''Beş dakikaya geliyorum.''
''Yürü önümden.''
Anlaşılan o ki Akın bey da benimle beraber geliyordu. Ben önden o arkamdan yürürken içimden Allah'a bir problem çıkmaması için yalvarıyordum. Giriş kapısı açıktı. Kapıya yaslanmış Cihan gayet rahat bir tavırla telefonuna bakıyordu. Arkama dönüp Akın'a baktım. Yumruğunu sıkmış bana bakıyordu. Ona sakin olmasını söylüyorum ama görünüşe göre pek fayda etmiyordu. Kapıya yaklaşınca Cihan bizi fark ederek kapıya yaslanmayı bırakarak doğruldu.
''Selam. Böyle iki kişi gelince tuhaf oldu ne diyeceğimi unuttum.''
''Yabancı yok söyle ne söyleyeceksen.''
''Bela koruman falansa söylesene bize müsaade etsin.''
Ortamın gerilimi git gide artıyordu. Akın'a bir dakika beklemesini söyleyerek Cihan'ın kolundan tutup dışarı çıkardım. Fazla uzaklaşmadan durdum.
''Kusura bakma galiba o seni biraz sevmedi. Korumam değil erkek arkadaşım.'' Elindeki tokayı uzatınca elinden aldım. Ben bunu ne zaman ne ara düşürmüştüm diye düşünürken Cihan'ın bir toka için buraya kadar gelmesi de garibime gidiyordu.
''Toka için mi o kadar yol geldin?''
''Bir yere gitmedim ki buradaydım zaten. Belki seni görmek için bahane üretmiş de olabilirim.''
''Cihan biliyorum her şey çok ani oldu ama-'' Sözümü kesti.
''Hiç o topa girme gidiyorum zaten. Görüşelim ama tekrar.'' Konuşmama bile izin vermeyerek el sallayıp yokuş aşağı yürüdü gitti. Kapıda bana sinirle bakan Akın'ın yanına gidip gözlerine baktım.
''Senin gözlerin daha mı bi koyulaşmış sanki Akın bey?''
''Yumuşamadım.'' Dudağına uzun bir öpücük bıraktım. ''Aslında bunun bir tık üstü olsa?''
''Şımarma Akın ya.'' dedim gülerek. Kapıyı kapatıp içeri geçtikten sonra salondaki koltuklara yöneldik. Akşam yemeği çoktan geçmiş hava da kararıyordu.
''Irak'a gitmek şart mı gerçekten?''
''Dedim sana sen gelme diye.''
''Sen niye benim gelmemi istemiyorsun ya? Var ya kesin senin orada kız arkadaşın falan var eskilerden. Ya da görüştüğün birileri.''
''Sorma bütün Irak'taki kızlarla bir sohbetim olmuştur. Kime beni sorsan resmimi gösterir.'' Alay ederken tebessümü gözümden kaçmamıştı. Sanki şakanın altında bir gerçeklik payı var gibiydi.
''Gülme.'' Beline yavaşça vurduğum sırada daha çok sırıtmaya başladığını fark ettim. ''Ya Akın gülme diyorum!'' Şakalaşırken üstüne oturmamla irkildi.
''Yakarım bak canını.''
''Bunu gece benim odamda tekrar tartışalım ne dersin?''
''Fırsatçısın ya.'' Gülerken kucağından inip yerime geçip oturdum. Hâlâ sırıtıyordu. Daha sonra merdivenlerde duran karaltıya baktım. Aile halkı toparlanmış bize doğru yürüyordu. Hep beraber gelmeleri bir tuhaf olmuştu. Ciddi ortamlarda gelen gülme isteği yine gelmişti işte. Gülmedim.
''Hayırdır böyle cümbür cemaat?'' Dedi Akın. Şimdi o da ciddiydi. Cengiz ve Seyhan aralarında yoktu. Seyhan'ın depresyon içerisinde olduğunu biliyordum. Cengiz'i de sevmediğim için sorma gereği duymamıştım.
''Konuşmamız lazım.'' dedi Mustafa. Herkes koltuğa otururken. En arkada duran Zümrüt'ün ağladığını fark edince durdum. Zümrüt neden ağlıyordu?
''Cengiz sabahtan Seyhan'ı hastaneye götürdü. Serum takılmasını istemiş Seyhan iyi hissetmediği için. Şimdi Cengiz aradı.''
''Ne olmuş Mustafa?'' dedi Akın , Mustafa'nın ağzından lafları almaya çalışırken.
''Seyhan hastanede intihar etmiş. Yoğun bakıma almışlar.''
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *