-
Ofisin yarı açık kapısını ayağımla hafif iteleyip içeri baktım. Bir elim az önce girişten alıp belime koyduğum silahtaydı. İhtiyarın koltuğunda başka bir ihtiyar oturuyordu.
''Silahına dokunayım deme. Gel , gel otur şöyle karşıma.'' Kapıyı kapatıp yavaş adımlarla , sakince masanın karşısına dikildim. ''Kalk oradan.'' Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. ''Bir daha da sana ait olmayan koltuğa oturma.'' Yavaşça ayağa kalkıp bana doğru yürüdü ve üç adımlık mesafede karşımda durdu. ''İşte bu yüzden sen.''
Gözlerimin içine bakmış cüretkar bir şekilde son cümlesini söylemişti. ''Artık Kenan yok. Ama sen varsın. Sen Kenan'ın bu dünyaya bıraktığı bir hazinesin.'' Anlamsızca konuşmasının bitmesini bekliyordum. ''Bugüne kadar nasıl Kenan için çalıştıysan bugünden sonra da benimle çalışacaksın. Şimdi ya benimle geleceksin benim evimde yaşayacak benim kurallarıma uyacaksın ya da bu evde yaşamına devam edip kimseye tek kelime etmeyeceksin. Çok basit. Sen seç.''
''Sana çalışacağımı kim söyledi?''
''Zeki bir kızsın. Tehdit faslına başlayıp ilişkimizi zedelemek istemem. Kararın nedir?''
''Ne iş yapacağım?''
''İşte böyle güzel kızım.-'' Sözünü kestim.
''Bana kızım demeyi kes ihtiyar.''
''Peki..'' Bozuldu. ''Ferdi ile beraber çalışacaksınız. Yabancılık çekmeyeceğine eminim. Ferdi yeğenim olur. Bizde ailece yürütüyoruz işlerimizi. Bir kadın , özellikle de senin özelliklerinde bir kadın benim çok işime yarar.''
''Ben ne kazanacağım? Bu iş ne zaman bitecek?''
''Bundan sonra benimlesin. Bu işte ancak ben öldüğümde biter.'' O kolay dedim içimden. ''Bu işten para kazanacaksın.''
''Beni satmayacağını nereden bileceğim? Arkamdan iş çevirmeyeceğini? Kenan'dan emindim. Senden nasıl emin olacağım?''
''Zaman.'' dedi Kenan'ın koltuğundan paltosunu alıp üzerine giyerek. Tekrar karşıma dikildi. ''Bu gece ikide sana atacağım konumda ol.'' Dedikten sonra kapıya doğru ilerlerken kapı kırıldı ve içeri Akın girdi. Elinin kanadığını gördüm.
''Seni neden o gün gebertmedik biz?!''
''Hâlâ asisin. Hiç değişmemişsin.''
''Ondan uzak duracaksın Demir.''
''Bilmem. Farklı bir aurası var. Sen durabiliyor musun?'' Dedikten sonra bir anda hızla odadan çıkmasıyla ne Akın ne ben bir şey diyebildik. Adının Demir olduğunu şimdi Akın'dan öğrenmiştim.
''İyi misin? Bir şey yapmadı değil mi sana?'' Elleri belimdeyken alnımdan öpüyordu. Ellerimi göğsüne koyup bir adım uzaklaştım. ''İyiyim.''
''Ne istiyor?''
''İadeyi ziyaret.''
''Ne demek şimdi bu?''
''Kenan'la aralarında para problemi varmış. Benimle çözmeye gelmiş.''
''Demir para için bu kadar şeyle uğraşmış. Uğraşsa da Mustafa'yla Cengiz'le benle yapar hesabı. Seninle yapmaz. Yalan söylüyorsun.''
''Söylemiyorum.'' Gözünün içine baka baka yalan söyledim. Şimdi de aynı bakışlarla yalan söylemediğimi iddia ettim.
''Tamam.''
''Ne tamam?''
''İnanıyorum.''
''Tamam.'' Yanından geçip giderken kolumdan tutup durdurdu. Ona döndüm. ''Ama bu işin peşini bırakmayacağım.'' İnanmıyordu. Bir şey söylemeden kolumu çekip ofisten çıktım. Salonda bana bakan gözlere döndüm.
''Sorun yok. Endişelenmeyin.'' Mustafa bir adım öne çıktı. ''Ne istiyormuş?'' Akın'a söylediğimi ona da söyledim ama yalan konusunda başarılı değildim.
''Neden seninle halletsin ki?''
''İnanmamızı bekliyor.'' dedi arkamdan yürüyerek gelen Akın bey. ''Size laf anlatamayacağım gerçekten..'' Merdivenlere yönelip odama çıktım. Kapıyı iki kez kilitledikten sonra yatağıma oturup telefonumu elime aldım. Demir denen bey numaramı da biliyordu. Attığı konuma baktım. Şimdi de telefonum çalıyordu. Arayan numarayla mesaj atan numara aynıydı.
''Bu bizim ilk telefon görüşmemiz. Daha çok olacak zaten ama ilkler güzeldir. Lütfen konuşurken sesini ayarla biri duysun istemeyiz değil mi?''
''Ne istiyorsun?''
''Saat 2'de o konumda olacaksın. Araba kullanma. Motorla gel. Silahlar üç saat sonra limanda olacaklar. Depoya götürülürken Ferdi'yle beraber başında olacaksınız.''
''Tamam.'' dedikten sonra telefonu yüzüne kapattım. Telefonu yatağa bıraktıktan sonra ayağa kalkıp bir sağa bir sola yürümeye başladım. O sırada kapının kilidini açtım. Tekrar yürümeye devam ediyorum. Ya yakalanırsak? Bu sefer Kenan yok. Demir denen adam kim onu bile bilmiyorum. Nasıl güveneceğim? Ferdi kim? Depoları nerede? Neden ben? Yine aklımda bir ton soru dolaşıyor. Bunların hiçbirini Akın'la paylaşamamak daha da yoruyor. Tekrar yatağa oturuyorum. Ellerimi kemirmeye başladım yine. Fark edince elimi hemen çekiyorum. Derin bir of çektikten sonra tekrar ayağa kalkıyorum ve o anda kapı açılıyor. Bir şey belli etmemeye çalışsam da sinirden yanaklarım kızarık. Yanışından hissediyorum.
''Neyim ben?'' Akın buz gibi bir ifadeyle içeri giriyor. Kapı ardına kadar açık. Kapatmaması rahatsız edici. Sorusuna cevap vermiyorum. Sağ köşede duran beyaz saksıyı duvara fırlatıyor. Duvarda toprak izi. Tepki vermiyorum.
''Saksı mı?'' Aynanın önündeki tüm eşyalarımı yere seriyor. ''Neyim ben söylesene?!'' Eli kanıyor. Aynam çatlamış. Elimde değil. Yine takıldım kaldım. Tepki veremiyorum.
''Bitti.'' Beynimde yankılanıyor. Şimdi karşılıklı birbirimize bakıyoruz. Benden bir şey söylememi bekliyor. Söyleyemiyorum. Konuşursam ağlayacağım. Neyse ki gözlerim dolmadan odadan çıkıyor. Kapıyı yavaşça arkasından kapatıp ses çıkarmadan kilitliyorum.
Bitti.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *