-
Çetin'in Kevser'i kolundan tutup götürmesiyle Akın'la merdiven başında öylece kaldık. İkimizde bir şey söylemiyorken sessizliği ben bozdum.
''Kevser'i hayatımıza sen soktun. Şimdi de çıkar Akın. Yoksa benim yöntemlerim biraz sert olacak.'' Merdivenlerden inerken kolumu tutmasıyla kolumu geri çekip sertçe yüzüne baktım. Evet o geri zekalının söyledikleri umurumda değildi. Ama canım fena halde sıkılmıştı.
''Dur bir dakika dur. Ne söyledi de canını sıktı?'' Şimdi ben sana nasıl söyleyeyim onun dediklerini.
''Akın konuşmak istemiyorum ya. Lütfen.'' Suratımı ekşitmemle alnıma bir öpücük kondurdu. ''Söz veriyorum bu işi kısa zamanda çözeceğim.''
''En kısa zamanda.''
''En kısa zamanda.''
-
Sabah kahvaltı yerine simit ayranla öğünü geçiştirdim. Öğlende ihmal ettiğim şirkete uğrayıp akşama kadar evraklarla uğraştım. Bitkin bir halde yürürken yoldan geçen arabalara bakmaya başladım. Kendime yeni bir araba almam gerekiyordu. Gözlerimle taksi ararken köşede durak olduğunu fark ettim. Taksi beklerken banka oturup telefonumu kurcalamaya başladım. Beş dakika önce Akın'ın aradığını fark ettim. Geri aradım.
''Sessizdeydi duymadım.''
''Nerdesin?''
''Şirketten çıktım. Caddenin köşesinde taksi durağı var oradayım. Taksi bekliyorum.''
''Binme taksiye. Şirkete geldim sana bakmaya. Geliyorum şimdi.''
''Tamam.'' telefonu kapattıktan iki dakika sonra araba taksi durağının önünde durdu. Kapıyı açıp arabaya bindikten sonra camı hafif araladım.
''Oktay'ı kovmuşsun bugün.''
''Evet.''
''Oktay iyi bir asistan.''
''İyi bir asistan falan değil. Dosya bulması için arşive gönderiyorum. Bana bir dosyayı bile getiremiyor. Sürekli elinde telefon kaytarma derdinde. Şirketi gerçekten başı boş bırakmışız.''
''Mustafa her gün şirkete gelip çalışanlarla ilgileniyor. Keşke kovmadan önce bir konuşsaydın onunla. Bana da o söyledi.''
''Umarım geri işe almamışsınızdır Oktay'ı.''
''Hayır.''
''İyi.''
''Torpidoyu açar mısın?'' Torpidoyu açtıktan sonra çıkan kutuyu elime aldım. Torpidoyu kapattıktan sonra kutuyu açtım. Toz pembe saatimin camı tamir edilmiş kendisi de tıkır tıkır çalışıyordu. Gerçekten bunu görünce bütün yorgunluğum geçmişti.
''Ya Akın. Ne zamandır yaptırıcam bir türlü fırsat olmamıştı. Teşekkür ederim.'' Kolumdaki saati çıkarıp kendi saatimi taktım. Çıkardığım saati kutuya koyduktan sonra torpidoya koydum. Bileğimdeki saate bakarken gülümsüyordum. Saati tekrar bileğimde görünce içim bir hoş olmuştu. Özlemişim. Yeniden ona ait hissetmeyi..
''Ne demek Beren hanım? Zaten tüm gün görmedim seni. Bütün yorgunluğum gitti şimdi.'' Ona bakıp gülümsedim. Eve doğru sürüyordu. ''Eve mi gidiyoruz?''
''Akşam yemeğine yetişelim. Eve sürüyorum.''
''Ben Kevser'le aynı masada dahi oturmak istemiyorum.''
''Bugün sana ne dediğini bana anlatmayı düşünüyor musun?''
''Gerçekten anlatılacak değerde olsa anlatırım. Önemli değil zaten.'' Anlatmayı gerçekten istemiyorum. Hem nasıl söylerim ona. Şimdi gider bana yüzük alır , teklif eder. Ben böyle hayal etmedim ki. Böyle bir şeyin onun içinden gelmesi gerekiyor. Kimsenin ağzıyla değil.
Bana 'önemli değil mi gerçekten?' bakışı atsa da önemsemedim. Arabayı garaja park ettikten sonra ikimizde arabadan inip eve doğru yürümeye başladık. Yavaş yavaş yaklaşıp sağ eliyle sol elimi birbirine kenetledi. El ele kapıya vururken birinin açmasını bekledik anahtarımız olduğu halde. Gülümseyip duruyordum. Kapıyı Kevser'in açacağını hiç tahmin etmeden. Açar açmaz ellerimize dik dik bakışı sinirlerimi oynatıyordu.
''Ne bakıyorsun Kevser? Çekilsene.'' diyen Akın'a sonra da ona bakıp zafer bakışları attım. Akın benimleydi. Benimle olduğu sürece o sadece uzaktan bakacaktı.
''Ofiste bir adam var. Adamlarıyla gelip her yeri dağıttı. Evi alt üst ettiler.''
''Ne adamı? Ne istiyormuş?'' Akın'ın elini çekmesiyle irkildim.
''Beren'i istiyormuş.''
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *