-
Evden çıktıktan sonra sahile inip herhangi bir kafeye girdim ve köşede bir masa seçip oturdum. Midem sırtıma yapıştı tabirini yaşıyor gibiydim. Menüye göz gezdirdim. Kararsızlıktan da açlıktan da birazdan bayılabilirdim. Hamburger patates ikilisinden yana hakkımı kullandım. Yaklaşan garsona baktıktan sonra telefonumu masanın üzerine koydum.
''Hamburger patates büyük boy olsun.''
''İçecek bir şey ister misiniz?''
''Kola.'' Gülümseyerek gitti.
O gittikten sonra telefonumdaki bildirilere bakmaya başladım. Dün geceden beri hiç bakmadığım telefonumda bir sürü cevapsız arama vardı. Zümrüt , Mustafa , Tarık hatta Cüneyt bile aramıştı. Akın'ın ismi yoktu. Bütün gece yoktum ve beni bir kere bile aramadı. Ne yani? Gerçekten sildi mi beni? Bitirdi mi? Gerçek anlamda?
Cihan'ın mesaj attığını gördüm. ''Araba aldım. Bir tur gezelim ne zaman müsaitim dersen. :)'' cevap vermedim.
Telefonu kapatıp üzerimdeki montu çıkardım. Üşüdüm tekrar giydim. Yine ne yapacağını bilemez bir şekilde oturmuş etrafıma bakıyordum. Yine yalnız kalmıştım. Yine kimsem yoktu. Öyle bir boşluğa düşmüştüm ki babamın ölümünü hatırladım. O öldükten sonra eski benden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Ansızın olan ölümüyle ortada kalmıştık. Ben ağlarken annem şimdi ne yapacağımızı düşünüyordu. Yemeğin gelmesiyle düşüncelerimden uyandım.
Yemek faslını çok uzatmadan yarım saat içinde mekandan ayrıldım. Şimdi ofise gitmem gerekiyordu. Tekrar arabaya binip Ferdi'den öğrendiğim ofise sürdüm. Büyük kapıdan içeri girip sanki yolu biliyormuş gibi merdivenlere yöneldim. Karşıma çıkan ilk kapıya doğru yürüdüm. Kapıdaki adamların siması tanıdıktı. Sorgusuz içeri girdim. Böyle bir adamın ofisinin böyle çarşı içi bir yerde olması garipti.
''Kimleri görüyorum. Bu ofise ilk gelişin , onur verdin.''
''Onurdan söz etme istersen sen.''
''Nedir seni buraya getiren?''
''Ben silah taşımam.'' Gülmeye başladı.
''Kenan için yapıyordun ama?''
''Derdin ne senin? Ne alıp veremediğin var Kenan'la? Hayırdır dirisiyle hesaplaşamadın ölüsüne mi meydan okuyorsun?''
''Ağzınızda iyi laf yapıyor doktor hanım.''
''Doktorum ben. Silah taşımam. Eğer biraz daha zorlarsan sonuçlarına katlanırsın.'' Oturduğu koltuktan kalkıp bana doğru yürüdü.
''Beni tehdit mi ediyorsun?''
''Ne anladıysan o.'' Sinirli suratını birden duygusuzca değiştirdi ve gülümsedi.
''Neyse ki senin için başka bir işim var. Ama bu silah işini düşüneceğim.''
''Beni rahat bırak Demir. Senin için çalışmayacağım.''
''Çalışacaksın.''
''Senin yararına olmaz.''
''Bu gece saat 2'de Yıldız Avm otoparkında olacaksın. Saygı Temiz. Bu adamın arabasında bir kasa var. Onun içinde bir flash bellek var. Rengi siyah zaten anlarsın. Onu istiyorum.'' Bu adamın saat ikiyle olan takıntısı nedir acaba? Hayır uykusuz kalıyorum.
''Ha ilk önce araba kapısı açacağım alarmı çaldırmadan? Sonra da kasa patlatacağım öyle mi? Neye benziyorum oradan? Doktorum ben doktor.''
''Kenan için kumarhane patlatırken de doktorluğunu sorguluyor muydun doktor hanım?'' Nefesim daralmaya başlamıştı. Bu işten nasıl kurtulacağımı düşünürken kafam çalışmaya başladı.
''Tamam yapacağım.''
''Çok kolay oldu ama bu? Daha direnecektin.''
''Tek mi gideceğim? Yok mu yeğenin çocuğun?'' Gülümsedi.
''Ferdi gelecek. Hem belki o Akın serserisinden kurtulur Ferdi'yle yoluna devam edersin?''
''Ya ne demezsin.'' Ayağa kalkıp dışarı çıktım. Bu işten sonra Demir'i bir daha hiç görmedim.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *