-
Çetin'in Ağzından -
Apar topar hastaneye geldikten sonra danışmaya gidip yengemin adını verdim. Üçüncü katta olduklarını söyleyince koştur koştur asansöre bindim. Kata geldiğim sırada kimseyi göremedim. Oda numaralarına bakarak odayı buldum. Herkes içerideydi. Yengem uyanıktı. Herkes bana dönmüştü.
''Yenge? Nasılsın , iyi misin?''
''İyiyim Çetin.'' dedi gülümseyerek. Sonra Mustafa abim konuştu.
''Yengen üç haftalık hamileymiş oğlum.'' dedi coşkuyla. Bir anda bende heyecanlanmıştım. Abimle sıkı sıkı sarıldıktan sonra 'hayırlı olsun' dedim. Gerçekten mutlu olmuştum. Evin içinde bir çocuk çok güzel olurdu.
''E ben amca oluyorum o zaman.''
''Tabi olum. Çocuğun altı tane amcası var. Bir tane de halası. Baba tarafı tam kadro.'' Akın'la Bela'yı da saymıştı. Gerçi neden saymasın ki. Akın öz kuzenimiz. Bela öz değil ama o da bizden sonuçta. Ben onu ne kadar kardeş olarak göremesem de babamın kızıydı.
Hepimiz mutluyduk. Bunu görmek çok güzeldi. Babamın ölümünden sonra her şey çok değişmişti ama yine bir aradaydık. Eksiklerimiz olsa da..
''Akın. Siz gidin abim. Bizde bir saate geliriz eve. Ev boş şimdi. Akşama Cengiz gelecek. Giderken ev yemeği yapan bir yere uğrayın. Bir şeyler alın akşama. Sofra güzel olsun.''
''Tamam abi. İyi hadi kaçalım yavaştan.''
''Siz gidin. Ben lavaboya gideceğim. Sonra gelirim arkanızdan.'' Herkes çıktıktan sonra bende arkalarından çıktım. Koridorun sonunda lavaboyu gösteren bir tabela vardı. Oraya doğru ilerledim. Sağa dönüp Lavaboya gidip işimi bitirdikten sonra tekrar sola döndüm ve düz yürüyerek asansöre yöneldim. Kapılar kapandıktan sonra sıfıra bastım ama üst kattan çağırılıyordu asansör. Mecbur üst kata çıktım. Kapı açıldıktan gördüğüm şeyle şaşkınlığa uğramam bir oldu. Ece ağlayarak asansöre binmişti. Beni fark etmemişti. Soluma geçip öylece durdu. Bende onu fark etmemiş gibi davrandım. Asansör tam kalkarken bir anda aksadı ve öylece durdu. Düğmelere bastım ama elektriği tamamen gitmişti. Asansörün içindeki ışıklarda sönünce öylece kaldık. Ona baktım. Bu sefer o da bana.
''Çetin bey.''
''Sen iyi misin?''
''İyiyim ama asansör? Bozuldu mu? Ne oluyor?''
''Hayır takılmıştır. Sakin ol düzelir şimdi.''
''Ama düzelmiyor. Niye düzelmiyor? Elektrikle mi alakalı?''
''Arıza yaptı , düzelir şimdi sen sakin ol.''
Elindekileri yere bırakıp saçlarını tepeden topladı. Elini yelpaze yapar gibi kullanarak kendini ferahlatmaya çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Zor nefes alıyor gibi görünüyordu.
''Ece bana bak. Bana odaklan.'' Daha fazla dayanamamıştım. Kötü görünüyordu. İki elimi yanaklarına koyup ona baktım. Göz bebekleri titriyordu. ''Şimdi derin derin nefes almaya çalış olur mu?''
''Yapamıyorum.!''
''Bana odaklan. Başka hiçbir şey düşünme tamam mı? Gel buraya.''
Elinden tutup kendime çektim ve sarıldım. Sol elimle saçlarını severken burnuma çarpan kokusunu iyice kokladım. Gerçekten çok güzel kokuyordu. Sonra kendime gelerek konuşmaya başladım.
''Uçsuz bucaksız bir sahildeyiz. Güneş tepemizde. Ayaklarımız ıslak kumda. Deniz ayaklarımıza vuruyor ve biz sahilde yürüyoruz. Ellerinde ayakkabıların başında güneş gözlüklerin. Denizin o tuzlu kokusunu içine çekiyorsun. Herkesten , her şeyden uzak.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *