-
Sabah kurduğum alarmla uyandıktan sonra yastığımın altına koyduğum anahtarlığı çıkardım. Gülümsedim. Böyle şeylere aslında inanmazdım ama denemekten ne zarar gelirdi ki? Ayrıca dün akşam çok güzel rüyalar görmüştüm. Ailem bir masanın etrafında yine eskisi gibi. Babam, ablam, annem..
Ayağa kalktıktan sonra yüzümü sabunla yıkadım ve dün akşamdan odama bırakılmış olan formalarımı giydim. Formalarımı eski okuluma kıyasla sevmiştim. Kısa krem bir etek ve tabii hava soğuk yanına uzun çoraplar. Üstüne de kırmızı polo yaka bir sweatshirt.
Giyindikten sonra sarı bir bere taktım. Hafif makyaj yapmak isterdim ama hiç makyaj malzemem yoktu ve her şeyi düşünen ihtiyar bunu düşünememişti. Yerde duran boş çantaya cüzdanımı ve bir defterle kalem koyduktan sonra aşağı indim. Kahvaltı kültürleri yoktu anlaşılan. Mutfağa doğru yürüdüm. Dört hizmetli yemek yapmakla meşguldüler. Galiba hayatım boyunca bu kadar büyük bir mutfak görmemiştim.
''Merhaba. Kahvaltı saat kaçta biliyor musunuz?''
Sorum o kadar garipti ki.. Sanki her şeyi bir saati varmış gibi. Televizyon saati , yemek saati , bilgisayarla oynama saati , kitap okuma saati.. Bu eve alışmam uzun sürecek gibi duruyordu.
Kimse konuşmuyordu. Yüzüme bakan kimse yoktu. Sanki orada yokmuşum gibi herkes işine bakıyordu. Gerçekten garip hissetmeye başlıyordum. Tezgahın üzerinde duran bir bardağı gözümü kırpmadan yere fırlattım. Kırıldı. Paramparça oldu. Hâlâ kimse yüzüme bile bakmıyordu. Sonra bir tabak aldım elime onu da aynı şekil kırdım. Kimseden ses çıkmıyordu.
''Soru soruyorum cevap versenize!''
O sırada arkamda beliren ihtiyara döndüm. Bana dik dik bakıyordu. Bu bakışlar neyin habercisiydi bilmiyorum ama hiç hoşuma gitmemişti.
''Ofis.''
Çocuklar Duymasın dizisindeki Haluk'un 'Meltem mutfak' demesi gibi beni sürekli ofisine çağırıyordu. Onun bir anda kaybolmasıyla bende ofise doğru ilerledim. Yine yerine geçmiş bana bakıyordu. Kapıyı kapatıp içeri girdim.
''Bir şey merak ediyorsan bana soracaksın. Onlar konuşamaz. Hepsi son derece profesyonel insanlar ve konuşmamak için emir aldılar.''
''Alt tarafı kahvaltının saat kaçta olacağını sordum.''
''Akın olsaydı bu görev onun olacaktı ama o gelene kadar bana soracaksın. Her şeyi.''
Bir an için lavabonun önünde Akın'ın daha adını bile bilmezken yaptığımız konuşmayı hatırladım. 'Sadece benimle konuşacaksın. Sadece bana rapor vereceksin. Ne zaman olursa olsun nereye gittiğini bileceğim. Ve bu telefon asla kapanmayacak. Sana her şartta ulaşacağım.'
Gözlerimin daldığını fark etmiş olacak ki öksürdü ve konuşmasına devam etti. ''Bu evde kimse kahvaltı yapmaz. Sadece öğle yemeği ve akşam yemeği yeriz. Şimdi git ve arabaya bin. Okulun ilk günü geç kalmak istemezsin.'' başımı onaylarcasına sallayarak dışarı çıktım. Akın'ı hatırlamam canımı sıkmıştı. İki günlük biri için canımı çok fazla sıkıyordum. Geldi ve gitti. Bu kadar önemsememe gerek yoktu. İhtiyarın dediğini yapacak ve kafamda erkeğe yer vermeyecektim.
Arabaya bindikten sonra her şeyi unutup camdan dışarıyı izlemeye başladım. Yaklaşık yirmi dakika içerisinde okula gelmiştik. Arabadan indikten sonra okulun binasına baktım. Sanki okul binası gibi değildi. Turuncu , yeşil ve beyaz tonların boy gösterdiği dört koca bina yan yanaydı. Başta hangi kapıdan gireceğimi şaşırınca herkes nereye gidiyorsa o yöne doğru gitmeye başladım. Girişte duran danışmaya giderek sınıfımı öğrendim ve dediği kata doğru gitmeye başladım. Asansör olmasına ve öğrencilerinde kullanmasına hayretle bakıyordum. Sanki daha önce hiç asansör görmemişim gibi..
Sınıfa girdiğimde daha hocanın gelmediğini fark ettim. Ama herkes sırasında hazır bir şekilde oturuyordu. Sınıfa girer girmez herkesin bana bakışından rahatsız olmuştum. Başımdaki bereyi çıkartıp elime aldım ve tek boş sıraya doğru yürüdüm. Sıralar eski devlet okuluma kıyasla daha iyiydi ve tek kişilikti. Bu güzeldi. Eski okulumdaki gibi kimseyle sıra kavgası yapmayacaktım. Herkesin bir düzeni vardı.
Yaklaşık on dakikadır oturmuş bende onlar gibi bekliyordum. Kitabım yoktu. Yanıma sadece bir defter almıştım. Dersi bile bilmiyordum. İhtiyarın dediği sınıf gruplarına alınmamıştım. Bir süre daha bekledikten sonra içeri topuklu botlarıyla bir kadın girdi. İngilizce öğretmeni olduğunu tahmin ederek içimden güldüm. İçeri tüm soğukluğuyla girerek kapıyı kapattı.
Her şey normal bir şekilde ilerlerken adımla seslenerek beni çağırdı. ''Beren. Yanıma gel.'' Bana dolaptan çıkardığı bir poşet kitabı verdikten sonra bir ders programı verdi. O an telefonuma gelen sesle irkildim. Sessize almayı unutmuştum.
''Seni okul ve sınıf grubuna aldım. Ben sınıf öğretmeniniz Canan Tuncel. Aramıza hoş geldin. Yarım dönemlik lise hayatını umarım başarıyla geçirirsin. Notlarını yüksek tut. Üniversite sınavı sonuçlarında buna ihtiyacın olacak. Şimdi kendini tanıtabilirsin.''
Derin bir nefes aldıktan sonra sınıfta bana bakan gözlere döndüm.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *