-
Cenaze sonrası babamla tek başıma vedalaştım. Bütün kardeşler buraya tek bir arabayla gelmiştik. Transporter beni kapıda bekliyordu. Hızlı adımlarla arabaya doğru ilerledim. Buradan uzaklaşmak istiyordum. Nefesim daralıyordu. Dün yanı başımda intihar etmişti. Gözümün önüne geldikçe gözlerim doluyordu. Güçlü kalmalıydım. O da böyle isterdi. Gözlüklerimi çıkartıp arabaya bindim. Sürücü koltuğunda Fırat vardı. Şoföre ve diğer çalışanlara bugünlük izin vermiştik.
Yanımda Cengiz ve Seyhan oturuyordu. Karşımda da Çetin , Cüneyt ve Tarık. Akın ise sürücü koltuğunun yanında oturuyordu. İki gündür tek kelime konuşmamıştık. Yanıma gelmiyordu. Arabada bile gidip en öne oturmuş benden uzak durmuştu. Nedenini merak etmiyordum. Yanına gitmekte istemiyordum. Babamın yasını tutmakla meşguldüm.
Eve geldikten sonra herkes salona geçti. Uzun zaman sonra tüm aile salonda oturup hep beraber sustuk. Kimse tek kelime etmiyordu. Arada Seyhan'ın hıçkırıkları duyuluyordu o kadar. Kapı zili çaldığında herkes birbirine bakmaya başladı. Akın en sondaki koltuktan kalkarak belinden silahını çıkardı. O kapıya giderken ayağa kalkıp arkasından baktım. Kapıyı açtıktan sonra gelenlerin yüzüne baktım. Zümrüt ve Mustafa gelmişti. Zümrüt'ü gördüğüm için bir anda mutlu olmuştum. Yanıma koşar adımlarla gelip sarıldığında kendimi omzunda ağlarken buldum. Şimdi o da ağlıyordu. Elimden tutup kendi odasına götürdü beni. Beraber yatağa oturduk. Ellerimle yüzümü saklarken ellerimi yüzümden çekti ve ona bakmamı sağladı. Onunda yüzü ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.
''Güçlü olmalıyız. Özellikle de sen. Duydun mu beni? Seninle konuştuğu sizinle konuştuğu için çok şanslısınız. Ben en son ne zaman konuştuk hatırlamıyorum bile. Mustafa'yla konuşmuş , konuşmuş ama ben pazara gitmiştim. Keşke o gün gitmeseydim , ah keşke. Onu çok özleyeceğim.''
Göz yaşlarımı silip ona baktım ve tekrar sarıldım. Sonra beraber ayağa kalktık. ''Şimdi içeri git ve yapman gereken konuşmayı yap.'' dedi ellerini omuzlarıma koyup bana güven verirken. Başımı onaylarcasına salladıktan sonra ben önden o arkamdan savaşa gider gibi salona girdik. Gözler bize çevrildi ama umursamadım. Yerime oturdum. Zümrüt'te Mustafa'nın yanına oturdu. Yine kimse konuşmuyordu. Sessizliği bozdum.
''Kenan'ın hepimizden istediği bir şey var. Ölmeden önce onunla konuştum ve bu evden kimsenin gitmemesi gerektiğini söyledi. Düzenin bozulmamasını , her akşam yaptığımız gibi herkesin o sofrada buluşmasını istediğini söyledi. O koca adamın ölmeden önce söyledikleri bunlar. Sizin de anlayışla karşılayacağınıza eminim..''
''Bela biz Seyhan'la biletlerimizi aldık. Bu akşama. Aslında bu hafta açıklayacaktık ama böyle olacağını kim tahmin edebilirdi ki? Seyhan hamile.. Babamın ölümü hepimizi sarstı. Onunla biraz uzaklaşmak istedik. Antalya'da ki konağa gidelim dedik. Seyhan'ın ailesi de orada. Uzun zamandır görüşmediler. Ona iyi gelecek.''
Cengiz'in söylediklerinden sonra Seyhan'ın yapmacık ağlamasını kestiğini fark ettim. Cengiz'in konuşması boyunca karşıya -boşluğa- bakmıştım. Konuşmasını bitirince hafif kambur oturup eğildim ve ellerimi birleştirdim. Sonra ona dönüp konuştum.
''Seyhan hamile , babamın ölümü onu sarstı , uzaklaşmak istiyoruz , konağa gidelim dedik , Seyhan'ın ailesi de orada.. Sen benim ne dediğimin farkında değilsin herhalde?'' Son cümlemde sesimin biraz yüksek çıktığını odanın yankısıyla fark ettim. Umurumda değildi.
''Babamız öldü.. Senin karının keyfi için onun benden son istediği şeyi çiğneyemem. Herkes bu evde kalacak. Sizden sadece biraz anlayış bekledim. Çok mu zor??''
''Sana Seyhan yorgun diyorum. Anlamıyor musun?''
''Cengiz sesini alçalt.'' Akın konuşmuştu. Ondan tarafa bakmadım. Gözlerim Cengiz'in yeşil aptal gözlerindeydi.
''Cemile'yi hatırlıyor musun? Hani Camoğullarının gelini. O şerefsizlerin elinden kurtardığımız kadın. Tam bir yıl. Tam bir yıl kaldığı o kapalı mahzende doğurdu. Tek başına! Her gün önüne atılan üç kuruşluk ekmekle doyurdu dokuz ay boyunca karnını. Merak etme yani. Karın üzüntüden ölmez. Baksana ağlamasını da kesti zaten. Sabahtan beri başımızda zır zır rol kesmekten başka bir bok yediği yok.'' Son söylediklerimde ayağa kalkmış elimle Seyhan'ı gösteriyordum. İçimde tutmadığım için kendimi iyi hissediyordum. O da ayağa kalktı. Akın'ın da ayağa kalkmasıyla herkes ayağa kalktı.
''Haddini bil Bela!''
''Bilmezsem ne yaparsın Cengiz?''
''Sen ne dediğini bilmiyorsun.. Biz yarın bu evden defolup gidiyoruz.''
Belimden silahı çıkarttıktan sonra Cengiz'e doğru tuttum. Herkes kenara saçılmıştı. Kimse doğal olarak namlunun ucunda olmak istemiyordu. Tarık rahatını bozmadan koltukta oturuyordu. Cengiz'in sağında Akın solunda Çetin vardı. Herkes elimdeki silaha bakıyordu.
''Kimse hiçbir yere gitmeyecek. Anladın mı?''
''Silah zoruyla mı tutacaksın bizi evde?''
''Daha sonra bu meseleyi konuşuruz tamam? Herkes gergin. Şimdi ne yeri ne zamanı.'' Cüneyt bir hışımla silahın önünde durup bunları söylemişti. Silahı indirip belime geri soktum. Ofise doğru yürümeye başladım. Gerçekten sağlıklı düşünemiyordum. Bu onun benden son isteğiydi. Onu ne kadar çok özlediğimi ofisine geçip koltuğuna oturduğumda fark ettim. Kafamı masaya yatırıp ağlamaya başladım.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *