-
Babamın cenazesinden sonra bir cenaze daha ağır gelmişti. Ama bu sefer gözyaşı dökmemiştim. Seyhan'ı severdim ama cenazesinde ağlayamamıştım. Ölmesi gerçekten beklenmedik bir olaydı. Galiba o benim gözümde hep hamileliğini ilk bana anlatmış yengem olarak kalacaktı. O anı unutmayacaktım. Daha dün hep beraber bu mezarlığa babamı gömmüştük. Peki Cengiz'in cenazeye bile gelmemesi. Gerçekten anlamıyordum. Karaktersiz.
Dualar edildikten sonra tekrar hep beraber bir arabaya binip eve geldik. Dikkatimi çeken şey Zümrüt'te hiç ağlamamıştı. Yüzü bembeyaz ve donuktu. Başını Mustafa'nın omzuna koymuş karşıya bakıyordu. Bu sefer arabada Tuana'da vardı. Cüneyt'le dip dibe oturuyordu.
Bir cenaze sonrası daha salonda hep beraber oturmuş tek kelime etmiyorduk. Hizmetçiler evdeydi. Bu sefer onlara izin vermemiştik. Kimseden çıt çıkmıyordu. Sırtımı koltuğa yasladığımda belimin ne kadar ağrıdığını fark ettim. Dün hastanedeki koltukta uyumuştum. O büyük etkilemişti. Odama çıksam ayıp olur mu diye düşünürken birden ayağa kalktım. Tam söze girecekken kapının açılmasıyla hepimizin bakışları kapıya döndü. Çetin ve Kevser içeri giriyordu. Kan beynime sıçrarken sakince dönüp onların salona gelmesini izledim. Yanımıza geldiklerinde Çetin bir aile konuşması yaparak bugün olmadığı için yarın evleneceklerini duyurdu. Tek kelime etmeden Çetin'in kolundan tutup ofise kadar götürdüm.
''Amacın ne senin ya? Amacın ne?!''
''O kızı seviyorum. Duydun mu? Sen nasıl Akın'ı seviyorsan bende onu seviyorum.!''
''Lan aynı şey mi? Ben Akın'ı kaç yıl bekledim biliyor musun sen? Sen o kız gelince beni düşünebiliyor musun bu evde? Ben sürekli o sürtüğü Akın'ın yanından mı toplayacağım??''
''Kelimelerini seçerek konuş Bela.''
''Konuşmazsam ne olur?'' dedim bir adım daha atarak.
''En iyi ben biliyorum Akın'ı ne kadar beklediğini.'' dedi bir adım geri giderek. İlerlemedim.
''En iyi ben biliyorum beni nasıl görmezden gelip ona gittiğini.''
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *