-
Poşetten çıkardığı yarım ekmekleri ve ayranları masaya koyduktan sonra poşetin en altında duran siyah kutuyu çıkardı. Her hareketinde parfüm kokusu daha çok geliyordu. Kapağı açtıktan sonra içinde duran anahtarları cebine koydu. Bir telefon ve cihazı bana uzattıktan sonra konuştu.
''Bu yeni telefonun. Rehberde sadece ben varım. Sadece benimle konuşacaksın. Sadece bana rapor vereceksin. Ne zaman olursa olsun nereye gittiğini bileceğim. Ve bu telefon asla kapanmayacak. Sana her şartta ulaşacağım.''
Bileğimi yavaşça tuttuktan sonra diğer elinde duran saati bileğime taktı. Saatin düğmesine bastıktan sonra :
''Saati hiç çıkarmayacaksın. Senin nerede olduğunu onun sayesinde bileceğim.''
''Diğeri nerede?'' diye sorunca yüzüme ilk defa o donuk suratı haricinde şaşkın bir ifadeyle baktı.
''Diğeri?''
''Tasmam diyorum. Tasmam nerede?''
Bir an için yüz ifadesini değiştirip gülümsedi. Sadece bir anlık. Sonra yarım ekmeğinden bir ısırık aldı ve ayranını açtı.
''Bunları seni korumak için yaptığımızın farkındasındır umarım.''
''Uyandığımda başımda duran adamla konuştum. Sorularımı yanıtlayacağını söyledi. Ama hepsini yanıtlamadı tabi. Saati istedin verdim. Sonra olaylar nasıl gelişti de seni evimin önünde gördüm?''
''Saati görmem tesadüften ibaret. Sonra gelen telefonla o eve gitmem söylendi ve gittim. Seninle bir alakası yoktu.''
''Tamamen tesadüf yani.''
''Tesadüf.''
-
Yatağa oturmuş yeni telefonumu karıştırıyordum. Sonunda sırtım rahat bir yatak yüzü görmüştü. Annemi düşünüyordum. Cenazesi neredeydi acaba? Sonra yine buz adama adını sormayı unuttuğum aklıma geldi. Aslında ona söylesem annemin cenazesini bulabilirdi. Sürekli her şeyi sorgulayan bir tipmiş gibi görünmek istemiyordum ama merakımda beni sürekli ele veriyordu. Ayağa kalkıp salona doğru ilerledim. Ayaklarını sehpaya doğru uzatmış bir şekilde gözünün kapalı olduğunu gördüm. Silahını masanın üzerine bırakmıştı. Biraz ona baktıktan sonra anlık gelen gitme hissiyle yüzleştim. Silahını alıp ona doğrultsam ve buradan defolup gitsem kim ne yapabilirdi ki? Silahı elime aldıktan sonra güç benimdi. Şu aptal saatten ve telefondan da kurtulduktan sonra kimse izimi bulamazdı. Polise de haber veremezlerdi. Buraya ne sormak için gelmiştim neler düşünüyordum.
Parmak ucumda attığım adımlarla yavaşça eğildim ve hızla sehpadaki silahı aldım. Silaha dokunduğum anda uyanıp ayağa kalktı. Silahı ona doğru doğrulttum.
''İndir şunu.''
''Ben şimdi buradan gidicem. Ve sende hiçbir şey yapmayacaksın. Duydun mu beni? Hepiniz kötü adamlarsınız. Sanki burada çok güvendeyim. Hiçbiriniz umurumda değilsiniz.''
''Ama sen bizi onlara götürecek tek biletsin.'' Yüzüme sırıtarak bakıyordu. Bense ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Ayağa kalkıp silaha doğru yürüdü. Elimdeki silahın göğsüne değdiğini hissediyordum. Yarı açık gömleğine değen silahı şimdi eliyle tutuyordu.
''Sence lise son sınıf bir öğrencinin yanında dolu silah bırakır mıyım?'' Birdenbire kan beynime sıçramıştı. Biraz kızarmış olup biraz da içimden kendime küfürler ediyordum. Silahı aldıktan sonra beline koyup tekrar üzerime yürümeye başladı.
''Eğer bu hareketi bir daha yapmaya kalkarsan.. Sana daha kötü davranmam gerekecek.'' Geri adım atmıyordum. Bir an için vücutlarımız değdiğinde hiçbir şey olmamış gibi geri çekildi ve tekrar oturduğu koltuğa geri dönüp ayaklarını sehpaya uzattı. Bende hiçbir şey olmamış gibi davranarak yatak odasına gittim ve dolabı açtım. Yanıma almadığım kıyafetler duruyordu. Birkaç parça eşya hazırladıktan sonra duşun yolunu tuttum.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *