-
Yaklaşık beş dakika sonra koşa koşa bir adam girdi içeri. Ama o kadar salaktı ki kapının arkasına bakmayı akıl bile edemedi. Bende elimi kana bulaştırmaktan kurtuldum. Onun odadan çıkmasıyla biraz daha bekledim. Bu sefer ayak sesleri daha çok gelmeye başlamıştı. Kapının arkasında yaklaşık on beş dakika durdum. Silah sesleri geldiğinde kapıyı açtım. Yavaş yavaş kenardan ilerledim elimdeki çivili tahtayla. Biri silah tutsa karşımda , elimdeki tahtayla yamyam gibi saldıracaktım. Bir de belimde bıçak vardı. Onu da diğer elime aldım. Silah seslerinin olduğu tarafa baktım. Dışarda çatışıyorlardı. Dört koridora ayrılan büyük yerde kenarda durmuş karşıdaki adamları seçmeye çalışıyordum. Ben sol koridordaydım. O sırada sağdaki koridorda bana yemek yediren yaşlı adamı gördüm. Telaşlıydı. Bekliyordu. İşaret parmağımla durmasını işaret ettim. Sonra gelmesi için yaptığım işaretle yavaş yavaş bana doğru koşmaya başladı. Arkama geçtiği sırada fısıltılarla teşekkür edip duruyordu. Susmasını söyledim tüm ciddiyetimle. Hâlâ karşıdaki adamları seçememiştim. Ta ki çatışma bitiminde Akın'ı içeride görene kadar..
Kapıda durmuş hangi tarafa gideceğini düşünüyordu. Kendimi gösterince koşarak gelip bana sarıldı. Ama buna vaktimiz yoktu. Geri çekilmemle gözleri yanımdaki yaşlı adama takıldı.
''Bizimle gelecek. Gidelim buradan.''
''Tamam.''
O önden biz arkasından hızla ilerliyorduk. İçeride daha adam olduğunu biliyordum. Bu kadar az olamazlardı. Ya çatışmadan kaçmışlardı ya da bizi izliyorlardı. Her ihtimale karşı adımlarımı daha çok hızlandırdım. Yaşlı adam sendelediği sırada elinden tutup kaldırdım. Onu burada bırakmaya niyetim yoktu. Ağırlaşmıştı ama yine de bizimle beraber ilerliyordu. Arabaya geldiğimizde Akın sürücü koltuğuna otururken bize arka koltuğa geçmiştik. Koltuğa sırtımı yasladığımda derin bir 'oh' çektim. Çok yorgundum.
''Kurtulduk. Senin sayende her şey.!'' Dedim camdan gülümseyerek bakarken. O gitmeden önce yanaklarını sıkacak ve ona sıkı sıkı sarılacaktım. Onu gerçekten sevmiştim. Bir şey söylememişti.
''Bir şey demeyecek misin?'' Konuşurken yüzümü ona dönmemle kendimi biraz geriye çektim. Gözleri kapalıydı. Elimle başını yokladım. Başında bir şey olmadığına şükür ederken kalın montunun fermuarını çektim.
''Ne oldu?''
Aynadan bakan Akın'a döndükten sonra tekrar yaşlı adama baktım. Sol göğsünden akan kanlara bakınca kanım dondu. İşaret ve orta parmağımı boynundaki damara götürdüm. Nabız yok.
''Çek sağa!''
Akın'ın sağa çekmesiyle iki kapıyı da açtıktan sonra yaşlı adamın montunu bir çırpıda çıkardım. Akın bir şeyler söylüyordu ama kulaklarımda sanki tıpa vardı. Duymuyordum. Belimdeki bıçağı çıkardıktan sonra gömleğini kesip yaraya baktım. Sendelediği sırada kurşun yediği için düşecek gibi olmuştu , o yüzden ağırlaşmıştı demek..
Gözlerimden yaşlar süzülürken yarayı temizlemeye , bildiğim masajları ne varsa uygulamaya çalışıyordum. Elim ayağıma karışmıştı. Göz yaşlarım yaşlı adamın karnına damlarken ona bağırıyordum.
''Özür dilerim Allah kahretsin! Benim yüzümden oldu! Ne olur uyan lütfen uyan! Uyansana! Lütfen uyan!!''
Sonrasını hatırlamıyorum.
-
Uyandığımda odamdaydım. Etrafımda kimse olmadığına şükrettim. Kimseyi görmek istemiyordum. Yavaş hareketlerle yataktan kalktıktan sonra kapıya yöneldim. Kapıyı kilitledikten sonra anahtarı çıkartıp yavaşça yere attım. Daha sonra siyah perdeleri çekerek odayı kararttım. Üzerimdekileri çıkartıp yavaş hareketlerle etrafa savurduktan duşa girdim. Sıcak su altında dururken ellerimi duvara dayadım ve gözlerimi kapattım. Gözüme gelen yaşlı adamı izledim. Göleğini bıçakla kesişimi , yarasına dokunuşumu..
Uzun zamandır kimse için bu kadar üzülmemiştim. Hatta şimdi düşünüyorum da ben kimse için bu kadar üzülmemiştim. Neden yumuşamıştım? Beni kaçıran adamlarla çalışan bir adamın ölümünü neden kendime bu kadar dert etmiştim?
Kapının zorlanma sesiyle kapattığım gözlerimi açtım. Şampuanı elime sıktıktan sonra hızla saçlarıma götürdüm ve saçlarımı karıştırdım. Beş dakika sonra duştan çıkıp kapı arkasındaki bornoza sarıldım. Kapıyı açıp çıktıktan sonra eğilip yerden anahtarı aldım. Eğildiğimde belimden yine bir kıt sesi gelmişti. Her yerim ağrıyordu. Anahtarı taktıktan sonra kapıyı açmamla karşımda Akın'ı buldum. Gözlerinin çökmüş olduğunu gördüm. Biraz sinirli biraz duygusal bana bakıyordu. Yüz ifademden emin değildim. Ben ona nasıl bakıyordum?
''Neden kapı kilitli?''
Bir şey söylemeden elimle geçmesini söyledim. O içeri girdikten sonra kapıyı kapatıp dolabıma yöneldim. Gözleri yere saçılan kıyafetlerimdeydi. Eğilip hepsini topladıktan sonra banyodaki kirli sepetine attım. Tekrar dolabıma geldikten sonra dolabı açıp kıyafet seçmeye başladım. Kalın bir tayt aldıktan sonra üzerine açık mavi bir sweat aldım. Beyaz uzun çorapları aldıktan sonra siyah iç çamaşırları alıp banyoya yöneldim. Giyindikten sonra saçlarımı kurulayıp odaya geri döndüm. Yatakta hafif kambur oturmuş ellerine -yere doğru- bakıyordu. Yanına oturdum. Bakışları hâlâ yerdeydi. Konuşmuyordu. Sessizliği ben bozdum.
''Ben kaçırıldıktan sonra ne oldu?''
''Amcamı arayıp tekrar silah istediler. Hayır denince seni aç bırakacaklarını söylediler. Ben karşı çıksam da amcam silah vermeyeceğini söyleyerek telefonu kapattı. Sinirle bende seni aramaya başladım.''
Demek bu yüzden iki gün boyunca aç bırakılmıştım. Bu yüzden suyu başımdan aşağı döküp bana kendilerince işkence ediyorlardı.
''Sen gittikten sonra Serdar'ın mekanına geri döndüm. Ayılan itlerden birini konuşturdum. Mekanların hepsini söyledi. Hepsine tek tek baktım. Sen yoktun. En son bir mekan kalmıştı. Kapıya geldiğim sırada karşıdan gelen arabayı gördüm. Bizim adamlar.. Amcama konum atmışsın. Sonrası malum.''
Bana dönüp neler olduğunu anlatmamı istediğinde üç gün boyunca o tahta sandalye üzerinde yaşadıklarımı anlattım. Donuk ifadesiyle beni dinlerken parmaklarının yumruk şeklini aldığını görebiliyordum. Ona yaşlı adamı anlattım. Bana nasıl yardım ettiğini.. Bu kadar duygusal davranmama şaşırdıysa da bir şey söylemedi.
''Ailesiyle görüştüm. Yıkıldılar. Söyledikleri mezarlığa gömülecek.''
''Akın. Adamın adı neymiş?''
''Muhsin , Muhsin Erbey.'' dedi duraksayarak.
Bende onun gibi hafif kambur oturarak ellerime -yere- baktım. O da tekrar aynı şekil oturdu. İki dakika böyle durmamızdan sonra kolunu açıp başımı göğsüne koymamı sağladı. İşte o zaman kendimi bıraktım ve ağlamaya başladım. Ben ağladım , o saçlarımı okşadı.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *