-
Bilgisayarı açıp içindeki dosyaları tek tek karıştırmaya başladım. Çoğunun içinde ilgimi çekecek bir şey bulamamıştım. Sözleşmeler , evraklar , para tutarları.. En son açtığım dosyada fotoğraflara rastladım. Çetin ve Cüneyt'in yan yana fotoğrafları vardı. Çetin o zamanlarda kabadayı gibi giyiniyordu demek. Gülümsedim. Kolunu Cüneyt'in omzuna atmış kaşları çatık bir şekilde poz vermişti. Cüneyt yine masumdu. Hiç değişmemişti. Fotoğrafları gezmeye başladım. Ben hariç tüm ailenin fotoğrafı vardı. Büyük bir aile fotoğrafı buldum. Eskiydi. Sağ altta tarih yazılıydı. '03.03.1974'
Kenan'ın sağında duran adam ondan biraz büyük gibiydi. Solunda duran adam ise yaşlıydı. Çok yaşlı. Sağında duran adamın yanında bir kadın onun yanında da sırayla dizilmiş Kenan'ın çocukları vardı. Daha bir sürü tanımadığım yüz vardı fotoğrafta. Ama yüz hatları birbirlerine benziyordu. Kaç kardeşlerdi? Bunu bilmiyordum. Belki de bu adamlardan biri yada ikisi Kenan'ın kardeşiydi veya ağabeyi.
Bu fotoğrafta bile gülümsemiyordu. Somurtmuyordu da ama hep ciddiydi. Ama ölürken gülümsemişti. Bana gülümsemişti. Oflayarak bilgisayarı kapattım. Kapattıktan sonra maillerine bakmayı unuttuğumu fark ettim. Şimdi bakmak istemiyordum. Ofisten çıkarak merdivenlere doğru yürüdüm. Üst kata çıktıktan sonra koridorda Cengiz'le karşılaştım. Sağa adım attığım zaman o da sağa adım attı. Sonra sola. Yüzüne çekilmesini emreder şekilde baktım. Gayet ciddiydim.
''Bela beni bir dinler misin? Özür dilerim. Bak bu kolay bir şey değil anlıyor musun? Seyhan'la senelerdir çocuk sahibi olamıyoruz.'' Bakışlarını başka yöne çevirdikten sonra bana baktı. Gözleri dolmuştu. ''Onun hamile olduğunu öğrendiğimde gerçekten yaşadığım duyguyu sana anlatamam. Ama onu kanlar içinde yerde görünce ne yapacağımı şaşırdım. Çünkü biz dün akşam gidecektik. Ya bak bunun bir açıklaması yok. Beni anla lütfen.''
''Bana yaptıkların umurumda değil. Ama eğer babana biraz saygın varsa son dilediğini gerçekleştirirsin. Dün akşam ki zararı da sen karşılayacaksın.''
Geldiğim yoldan geri giderek girişe doğru yürüdüm. Çantamı ve montumu aldıktan sonra evden çıktım. Arabaya bindikten sonra sağ koltuğa çantamı koydum ve kemerimi taktım. Arabayı çalıştırdım. Öğlen olmuştu. Telefonumu alıp İskender ağabeyi aradım. İskender ağabey bizim okulun alt mahallesinde bir meyhane işletiyordu. Mekanı öyle bir yere kurmuştu ki ben bile birkaç kere yerini şaşırmıştım. Girişte bir binaydı. Binanın teras katını kullanıyordu. Alt katlarda da iki daire vardı. Birinde kendi kalıyordu birinde de solisti Muazzez. Ona kiraya vermişti o daireyi. İskender ağabey evlendikten sonra alt kata yerleşmiş ama daha sonra karısı onu bırakıp gidince üst kata yerleşmiş ve alt katı da kapatmıştı. Muazzez'in kalacak yeri olmayınca orayı ona vermişti. Aslında o da sırlarla doluydu ama anlattırana aşk olsun..
''Saat kaçta açıyorsun? Geliyorum.''
''Dükkan açık. Bir iki saate gelirim bende.''
''Tamam.''
''Hayırdır bu saatte?'' Tam kapatacak iken konuşunca kapatamadım. ''Geçerken uğrayayım dedim.''
''Öyle olsun Bela hanım.''
Telefonu kapattım. Yarım saat süren yolculuğun ardından arabayı cadde üzerinde bir yere park ettim ve yürümeye başladım. Hava gerçekten soğuktu. Aklıma telefonum gelince çantamdan çıkardığım telefonumu donan ellerimle tutup gelen mesajları karıştırmaya başladım. Cengiz özür diliyor , Çetin Akın'ın benimle ne konuştuğunu soruyor , Emre Akın'ın evine gideceğini haber veriyor -normalde asla haber vermez- , Akın nerede olduğumu soruyor ve bir ton mesaj daha.. Normal şartlarda bu telefona hiç mesaj gelmez. Milleti nasıl kudurttuysam..
Binaya girdikten sonra buranın dışarıdan daha soğuk olduğunu fark ettim. Ama terasa geldiğimde sıcacık bir ortamla karşılaştım. Bu saatte bile burada müşteri vardı. Her zaman ki masama -cam kenarındaki masama- geçtikten sonra üzerimdeki montu yanımdaki sandalyeye astım. Çantamı da oraya koyduktan sonra garsonu bekledim. Eski garson yoktu. Başka biri gelmişti. Bana doğru geliyordu.
''Merhaba Bela hanım. Hoş geldiniz.''
''Hoş buldum. Tanışıyor muyuz?''
''Geçen sene annem yolda kalp krizi geçirirken sizinle karşılaşmıştık. Orada olup ilk müdahaleyi yapmasaydınız belki de şu an annemi kaybetmiştim.''
''Ah hatırladım.'' İhtiyarla eve dönerken ana yol yerine kestirmeden gitmiştik. O sırada yolda duran kadının acı çektiğini görünce arabadan inmiştim hemen.
''Babanız nasıl? Hem maddi hem manevi olarak yanımızda olmuştu.'' Bakışlarımı başka yöne çevirdim. Derin bir nefes aldıktan sonra ona döndüm.
''İki gün oluyor. Vefat etti.''
Söylediğine pişman olduğunu dudağını ısırmasından anlamak zor değildi. İyi birine benziyordu. Özürler saydırdıktan sonra masayı donatmak üzere geldiği gibi gitti. Camdan dışarı çıkıp etrafa baktım. Pek bir manzarası yoktu ama deniz az da olsa görünüyordu. Uzun uzun camdan baktım.
-
''Nedir seni buraya getiren Bela hanım?''
Elimin üzerinde gözlerimi kapatmış dinlendirirken İskender ağabeyin konuşmasıyla uyandım. Oturduğunu bile fark etmemiştim. Zar zor doğrulduktan sonra yüzüne baktım. Ellerimle yüzümü ovuşturdum. Gözlerimi kocaman açıp kapattıktan sonra kendime gelince konuştum.
''Şekerleme yapıyorum şurada. Ne diye uyandırıyorsun?''
''Melih aradı garson olan. Dükkanı kapatamamış sen buradasın diye. Git dedim bende , ben geliyorum diye.''
''Kaç oldu saat? Niye bu kadar erken kapatıyorsun dükkanı?''
''05:40.''
Derinden bir of çektikten sonra montumla çantamı alıp ayağa kalktım. Tabi aniden ayağa kalkmamla oturmam bir oldu. Başım dönmüştü. Benim oturmamla İskender ağabeyin kalkması bir oldu.
''İyi misin?''
''İyiyim. Hızlı kalktım ya ondan oldu.''
''Git diye demedim sana. Ne atarlısın sende be. Akın'a sabır diliyorum.''
''Akın mı?''
''Akın ya.''
''Ne alaka şimdi Akın? Ben sana Irak'ta olduğunu söylemiştim.''
''Bir ay önce geldi buraya. Aynı şekil sabahladı. Bir şey anlatmadım tabi. Ama sürekli gelmeye başladı. Sohbet ettik iyi çocuk. Senin anlattıkların her zaman bende. Ama onun anlattıkları da bende. Öyle şüpheyle bakma bana.''
''Benim eve gitmem lazım.'' Dedikten sonra hızla ayağa kalkıp dışarı çıktım. Merdivenleri inip dışarı çıktıktan sonra derin bir nefes aldım. Soğuk hava tokat gibi çarpmıştı yüzüme. Üzerime montumu geçirdikten sonra çantam elimde yürümeye başladım. Neden sözünü tutup bir iki saate gelmemişti ki? İskender ağabeyin bu sorumsuz tavırları sinirlerimi bozuyordu. Hiçbir zaman hiçbir yere geç kalmazdım. İhtiyardan öncede sonrada bu böyleydi. Ama İskender ağabey hep aynıydı. Sorumsuz.
Arabaya bindikten sonra kemerimi taktım. Arabayı çalıştırdım. Emre , Akın'ın evindeydi. En iyisi oraya gitmekti. Şu an gerçekten evdekileri çekmek istemiyordum. Gaz pedalına daha çok bastım acelem varmış gibi. Her şey üç saniyede olmuştu. Karşıdan gelen arabanın arabamla iç içe geçmesi sadece üç saniyede gerçekleşmişti.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *