-
Tekrar eve geldiğimde saat on biri gösteriyordu. Doğal olarak ışıklar kapalıydı. Buraya gelmeden önce içtiğim altı şişe birayı yavaş yavaş ayaklarımda hissettim. Henüz sarhoş olmamıştım ama ayaklarım uyuşmuştu. Karanlıkta kapıyı yavaşça kapatıp merdivenlere doğru yürümeye başladım. O sırada üzerime doğru gelen bir vücut fark ettim. Yavaş yavaş yürürken telefonumun ekranından ışık açmak istedim ama o sırada o büyük vücutla çarpıştım. Dengemi kaybedecek iken belimden tutmasıyla ellerim göğsünde birleşti. Dengemi sağlar sağlamaz bir adım geri attım ve duvara doğru yaklaşıp ışığı açtım. Akın karşımda duruyordu.
''Işığı açacaktım. Seni fark etmedim.''
''Sen beni zaten ne zaman fark edeceksin ki Akın?'' Arkasını dönerken konuşmamla bana döndü. Aramızda beş veya altı adım vardı.
''Ne demek şimdi bu?''
''Kaç sene önce de bırakıp gittin. Alnımdan öptün ya sen beni. Sonra bıraktın gittin. Hiç düşündün mü bu kız acaba beni sevdi mi? Sevdiyse bensiz ne yapar? Ulan geldin yine! Şimdi bitti diye karşıma çıkıyorsun! Yine gidiyorsun ama bu sefer kendin buradasın!''
''Beren bağırma. Millet uyuyor.''
''Kalksın millet. Ben bu evde nefes alamıyorum. Onlar da almasın! O sürtük bu evdeyken nefes alamıyorum! Sen bana böyle yaparken nefes alamıyorum.! Çetin bana aşık olduğunu söylediğinden beri alamıyorum!'' Birden yere oturduğum sırada Akın'ın koşarak sırtıma dokunduğunu hissettim. Arkaya düşmemi eliyle engellemişti. Ayaklarımın uyuşukluğuyla daha fazla ayakta duramamıştım. Yüzüne baktım. Şaşkın olduğu kadar uykusuzdu da. Gözlerinden bunu anlayabiliyordum. Yavaşça ayağa kalkmaya yeltendiğim sırada beni durdursa da ayağa kalktım. Zümrüt ve Mustafa pijamalarıyla merdivenlerde durmuş bize bakıyordu. Tarık merdivenlerin en üst basamağına oturmuş Cüneyt'te bir alt basamağa oturmuş bize bakıyorlardı.
''Bana bir şey olursa ,olmaz da , eğer olursa umarım pişman olmazsınız. Sen o Çetin'e laf geçiremediğin için!'' İşaret parmağımı Mustafa'ya tutmuş ona bağırıyordum. Sonra Akın'a döndüm.
''Sende beni tekrar bıraktığın için.''
Çıkış kapısına geri döndüğümde Akın'ın kolumu tutmasıyla durdum. ''Bana anlat. Her şeyi anlat. Anlat ki yanında olabileyim.''
''Geç kaldın. Bataklık beni çoktan içerisine çekti.''
-
Gece saat iki olduğunda dediği gibi otoparktaydım. Arabayı göz ucuyla ararken Ferdi'nin gözleriyle karşılaştım. Hızlı adımlarla yanına yürüdüm. Arabanın yanında duruyordu.
''Neredesin? On dakika geciktin.''
''Geldim işte.''
''Kapı yeni sistem. On beş dakikadır uğraşıyorum , gevşemedi bile şerefsiz.''
''Ben bakayım bir de.'' İzin vermedi. ''Ben hallederim.'' Deyince beklemeye başladık. Yaklaşık yirmi dakika sonra kapı yavaşça açıldı. İçeri girince kasanın olduğu yere doğru eğilip kurcalamaya başladım.
''Bu adam ne zaman gelir?''
''Bilmiyorum ama sen yine de hızlı ol.''
'Bilmiyorum' cevabı alışık olduğum bir cevap değildi. İhtiyar bir işe girerken her daim her şeyi hesaplı yapardı. Adam kaçta gelecek diye sorduğumda iki dakika derse gerçekten iki dakikaya o adam gelirdi. Demir'de yeğeni de işte bu yüzden kaybediyordu.
Ferdi'ye baktım. Kapının orada eğilmiş etrafa bakıyordu. Sanki saklambaç oynuyoruz da etrafa bakınıyor kim var diye. Bilmiyor ki adam gelirse işimiz bitti.
Yanımda getirdiğim bilgisayarı çantadan çıkartıp deri koltuğun üzerine koydum. Bu kilit öyle çilingir gibi maymuncukla açılmayacaktı.
''Bela toparlan gidiyoruz. İş iptal toparlan!''
''Hayır az kaldı.''
''Sana toparlan dedim.'' Bilgisayarı çantama koymadan eşyaları alıp arabadan çıktım. Etrafta kimse görünmüyordu. Ferdi'nin peşinden koştur koştur onun arabasına bindim. Hızla arabayı çalıştırıp otoparktan çıkardı.
''Oyun mu oynuyoruz?! Çocuk mu eğliyorsunuz ya siz? Ben başladığım işi yarım bırakmam. Anladın mı beni?''
''Demir vurulmuş. Ameliyata almışlar.''
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA
Action* Yağmurdan siyah saçları hafif ıslanmış , yeşil gözlerine hafif su inmiş sert suratıyla bana bakıyordu. Yaşlı değildi. Aksine aramızda çok yaş farkı var gibi durmuyordu. Yüzüme donuk suratıyla bakmaya devam ediyordu. ''Saati ver.'' *