14

264 106 48
                                    

-

Camdan bakarken canımın sıkıntısıyla radyoyu açtım. Yoksa o sus ben sus bu yol geçmeyecekti. Totalde 20 saat olsa da daha fazla sürüyordu. Öğleden sonraydı. Sonunda Şanlıurfa'daydık. Acıkmıştım. 

Çalan şarkıyla geri yaslandım. Şarkıyı bilmiyordum. Ama her sözünde içimin sızladığını fark ettim. Bu duyguları unutalı yıllar olmuştu. Şimdi bu kadar kolay koyuvermeyecektim. (MultiMedya) 

Birden, geldin aklımdan içimden
Kalbimde bitmeyen bir parça en temiz yerinden
Sahiden ekleyen en aptal halime gülen
Sana kızgın sana hasret yine ben, yine benNeden bilmemKusura bakma seni unutamadım
Bu benim hatam ne yapsam olduramadım
Alev alev yanıyor can kafesim
Kesilir nefesim seni bırakamadımKusura bakma seni unutamadım
Bu benim hatam ne yapsam olduramadım
Alev alev yanıyor can kafesim
Kesilir nefesim seni unutamadımOoh, aay
Ne yapsam olduramadım
Ooh, aay
Seni bırakamadım


Şarkıyı kapatmak istesem de elim gitmedi. Şarkı bitene kadar dinledik. Şimdiki sessizlik biraz buruktu. Bu soğukta camı açıp biraz nefes aldıktan sonra kapattım. Her yer kuraktı. Bir damla su yoktu buralarda. İç açıcı olmayan havayla beraber karanlığımızla gidiyorduk. Yüzümü ona dönerek konuştum. Yoldan gözlerini ayırmıyordu.

''İleride benzinlik var. Acıktım ben.''

''İyi. Yavaş yavaş emir vermeden konuşmaya başlıyorsun.''

Tekrar kendi camıma döndükten sonra telefonumu karıştırdım. Yazan eden yoktu. Genelde olmazdı zaten. Pek arkadaşım yoktu. Sadece üniversiteden arkadaşlarımla görüşüyordum. İhtiyar ben tıp kazandıktan sonra beni serbest bırakmıştı. Yeni bir eve çıkmış ve o evi yeni arkadaşlarımla paylaşmıştım. Tabi benim yerli bir gangster olduğumu bilmiyorlardı. Aslında düşününce hâlâ bilmiyorlar..

Akın bey arabayı park ettikten sonra arabadan inmeden önce silahımı belime koydum. İçeride kimse yoktu. Bir kadın yanımıza gelene kadar bakındık.

''Merhaba. Hoş geldiniz.''

''Merhaba. Ne yemek var abla elinde?'' Benden önce söze girmişti. Normalde rahatsız olmam gerekirdi ama olmadım. Bu sefer olmadım.

''İki çeşit çorbam var. Mercimek ve işkembe. Birde kuru fasulye pilav var.''

İşkembeyi duyduğum anda midem ekşimişti. Midemde yanma problemi vardı. O yüzden bazen su bile içsem yanıyordu. Yemek sonrası yanma olursa küçük bir tablet emiyordum. O işe yarıyordu. 

Akın kuru fasulye pilavdan yana olunca bende mercimek seçtim. Pirinç pilavından pek haz ettiğim söylenemezdi. O da sana bayılıyordu zaten.

Yemeği yerken bile birbirimizin yüzüne bakmamıştık. Zaten konuşmamamızdan bahsetmiyorum bile. Yemek bitişinde yanan mideme karşın cebimdeki tableti ağzıma attım. Onu emerken bana bakan Akın'ın fark ettim.

''Ne bakıyorsun?''

''O ne ilacı?''

''Sana her şeyi söylemek zorunda değilim. Önüne bakar mısın?''

''Gelişme var.''

Dedikten sonra hesabı ödemeye gittiğinde kapı duvar olduğunu görmek çok güzeldi. Hesabı ödenmiş görünce ki yüz ifadesi görülmeye değerdi. İyi ki arabaya geçmemiştim. Gülümsememi sakladım.

Ayağa kalktığımda donuk yüz ifadesiyle bana doğru geliyordu. Oturup kahkaha atabilirdim ama yapmamak için kendimi zor tutuyordum. Bu kadar komik bakmamalıydı. Yürümeye başladı.

''Benim olduğum ortamda bir daha hesap ödeme.''

''Emir kipi sana geçti galiba.'' dedim arkasından yürürken. Durup yüzüme bakarken aramızda az bir mesafe vardı. ''Sen ne yaparsın?'' Bu soruyla donmuştum. Beklemediğim yerden gelmişti. Sorusuna cevap veremeyeceğimi anlayınca tekrar yürümeye başladı. Bende arkasından gidip arabaya bindim. Aptalsın aptal.

-

İstanbul'a geldiğimizde saat kaç olmuştu hatırlamıyorum. İki gündür adam akıllı uyku uyuyamadığım için eve gelir gelmez kendimi salondaki koltuğa atmıştım. Kurallar umurumda değildi. 

Uyandığımda karşı tekli koltukta ihtiyar oturuyordu. Şimdi esir olduğum gün burada uyurken uyandığımı ve onunda yine aynı koltukta oturduğunu hatırladım. Yavaşça uyanarak koltukta oturur pozisyona geldim.

''Uykunu aldın mı bari?'' Kafamı 'evet' dercesine salladım. ''Sizi bu kadar erken beklemiyordum.''

''Gittiğimde bir tane yaralı vardı. Diğerleri ölmüş. O adamı iyileştirdikten sonraki akşam döndük.''

''Neden o akşam dönmediniz?''

''Evrak işleri.''

''Her soruma tok cevap vermen seni gözümde daha da büyütüyor. Sen gerçekten benim kızımsın.''

Dedi saçıma dokunup yanımdan geçerken. Şimdi oturup başımı iki elimin arasına almış düşünüyordum. Şimdi ne olacaktı? Nasıl devam edecekti? Akın oradayken her şey rahattı. Rahat mıydı gerçekten? Derin bir 'of' çektikten sonra ayağa kalkmamla dibimde buldum onu. Aniden ayağa kalktığım için başım dönmüştü. Bir an sarsılınca kolumdan tutup beni yine koltuğa oturttu. Kolumu çekip tekrar bu sefer yavaşça ayağa kalktım. 

''Hızlı kalktım sadece bir şey yok.''

''Sormadım.''

Yüzüne alık alık bakarken ofise doğru yürüdüm. Kapıya vurduktan sonra içeri girdim ve kapıyı kapattım. İhtiyar her zamanki gibi koltuğundaydı. Masanın önündeki deri koltuklardan birine oturdum.

''Şimdi ne olacak?''

''Evinize gidiyorsunuz.''

''Evimiz?''

''Annenin evine.''

-




BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin