16

242 95 10
                                    

-

Küçük cam sehpaya iki tane 50'lik tekila koyulmuştu. Bardakların yanında tuz ve limon vardı. Önündeki kül tabağına sigarasını bastırdıktan sonra bana baktı. Anlaşmaya göre ilk üç tekilayı peş peşe atmıştık. Sırayla sorulara cevap verecektik ve soruya cevap veremeyen bir tane içecekti. 'Kadınlar önden' klişesiyle oyunu benim başlatacağıma karar vermiştik. Üzerimdeki montu çıkarıp kenara koydum. Şöminenin dibinde olduğumuz için sıcaklamıştım. Yerde oturmuştuk. Sehpayı kenara alıp karşılıklı birbirimize bakıyorduk. Aklımda o kadar soru vardı ki hangisini soracağımı seçemiyordum. Ani bir kararla arasından bir tane seçip sordum. 

''Saatin arkasındaki not kağıdını açtım. Ama sen gelmedin. Bende cehennemime geri gitmek zorunda kaldım. Neden gelmedin? Yazan numarayı aradım. Neden açmadın?'' Dedim sitemle. Gözlerim dolmasın diye kendimi fazlasıyla kasıyordum. O gece herkese bağırıp masadan kalkmış ve  evden çıkmıştım. Üzerimdeki mont beni ısıtmaya bile yetmiyordu. Evime geri gelmeyi düşünsem de ihtiyarın beni burada arayacağını biliyordum. Gidecek bir yer bulamayınca kolumdaki saatin arkasını açtım ve kağıdı buldum. Bir ev adresi ve bir telefon numarası yazılmıştı. Ev adresini bulmam hiç kolay olmamıştı. Param yoktu ve telefonuma da ihtiyar el koymuştu. Dolayısıyla yazan numarayı arayamıyordum. 

Eve çektiğim otostoplarla zar zor gelsem de kapıda kalmıştım. Etrafı aradıktan sonra saksının içinden çıkan anahtarı alıp içeri girdim. Büyük ve güzel bir evdi. Yorgunluktan ve açlıktan düşmüş vücuduma besin gerekiyordu. Dolaplarda hiçbir şey yoktu. Suyla karnımı doyurduktan sonra evden çıkıp yoluma çıkan ilk kişiye 'telefonunuzu kullanabilir miyim?' diye sordum. Numarayı aradığımda kapı duvar olmuştum. Numara artık kullanılmıyordu. İşte o gün boyun eğmiştim her şeye , herkese. O gün pes etmiştim. O gün kendi ayaklarımla ihtiyara teslim olmuştum..

''O telefonu senin için kullanıyordum. Sonra çatışma sırasında kayboldu. Bir daha bulamayınca hattı iptal ettim ve sana mail attım. Bana geri dönseydin numaramı yazacaktım. Ama amcam her şeye el koymuştu. Sana ulaşmamın bir yolu yoktu ve tekrar gelemezdim. Orası savaştan dolayı karışıktı. Sonra amcamla konuştum. Ama açtığım her kapı yüzüme kapatıldı. Senden uzak durmam söylendi. Kafanı karıştırmamam için.''

''Tekrar gelemezdim mi?''

''Seni yanına aldığını öğrenir öğrenmez İstanbul'a geldim. Evde buluşmak istemediğini söyleyince attığı konumla dağ evine gittim. Seni asker yapacağını düşünüyordum bu yüzden onu vazgeçirmek senide almak için geldim. Seni alıp Irak'a geri dönecektim. Karşımda durdu. Planların değiştiğini ve notlarının yüksek olmasından dolayı senin doktor olmanı sağlayacağını ve bizimle çalışacağını söyledi. Kendi isteklerim için senin geleceğini mahvedemezdim. Düşünsene. Seni alıp Irak'a gittiğimi. Lise diploman bile olmayacaktı.''

''Ve öylece boyun eğdin. Bana ulaşmak için tek bir şey yapmadın. Çünkü bahanen vardı. Ben doktor olup kurtulacaktım. Sonrasını da düşündün mü? Planladın mı? Neler yaşadım ya.'' Dedim gözlerimi şömineye çevirirken. Ellerim titriyordu. Kenarda duran su bardağına tekilayı doldurduktan sonra bir dikişte bitirdim. Yüzüm buruş buruş olmuştu. Bu fazla ağır gelmişti. Yaşadıklarımı düşündüğüm zaman söyledikleri zırvalar canımı yakıyordu. Kazağımın koluyla dudaklarımdaki ıslaklığı sildim.

''Ben o günden sonra seni tek bir gün unutmadım. Sonra bana bir fotoğrafın geldi.'' dedi cebinden çıkardığı fotoğrafı masaya koyarak. ''Nişanlandığını gördüğümde ne yapacağımı bilemedim. Senden hiç vazgeçmedim ama mutlu olduğunu sandım. Sana attığım maile cevap bekledim yıllarca. Ama tek kelime yazmadın. Üniversitede telefonun vardı. Kendi evin bile vardı. Ama bana ulaşmadın.''

Resimdeki nişan formaliteydi. Liseden sonraki hayatım boyunca Kenan için çalışmıştım ama ortada bir ihanet seziyordum. Yoksa Akın'a neden bu fotoğrafı göndersin ki? Çökertmeye çalıştığımız örgütün oğluyla nişanlanmıştım. Ve bu fotoğrafta sadece onda vardı. Olayı sakince anlattım. Sonra ikimizde yere takılı kalmış gözlerimizle sustuk. Söylenecek ne kalmıştı ki. Bu sefer su bardağına tekilayı dolduran o oldu. Fazla sıcaktı. Ayağa kalkıp odaya geçtim ve dolabı açtım. İçerisinden bol siyah bir tişört seçtikten sonra kapıya arkam dönük bir şekilde kazağımı üzerimden çıkartıp yatağa koydum. Tişörtümü giyecek iken kapının gıcırtı sesini duydum. Arkama döndüğümde bana dikkatle bakan bir Akın'la karşılaştım. Sırtımı görmüştü. Sırtımdaki izleri..

-



BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin