Bedenim, karanlığın esir aldığı soğuk ve ürkütücü gölgelere doğru sürükleniyor ve ben bileğimden tutan uzun ince ele dur diyemiyordum. Kim olduğunu bilmiyordum ya da nereye gittiğimizi. Adrenalinin uyuşturduğu düşüncelerim sadece gittikçe etrafımı saran küf ve pas kokusunun yarattığı mide bulantısına odaklanmıştı.
Karanlık ara ve tahrip olmuş merdivenler boyunca yabancısı olduğum elin beni sürüklemesine izin verdim ve sessiz kaldım. Kendimi sokakta beni arayan gözü dönmüş ve intikam ateşiyle harlanan yabancılardansa, beni onlardan uzağa, bu ürkütücü karanlığa çeken eli sessizce takip etmenin daha iyi olduğuna inandırmaya çalışıyordum.
Birkaç dikkatli ve düşme tehlikesi ile dolu basamağın ardından önümüzdeki çift kanatlı metal kapı önümdeki yabancı tarafından açılmış ve dışarıya nispeten daha temiz ve karanlık olan odaya giriş yapmıştık. Tahminimce tavandan damlayan suların sesi beni hipnoza yakın bir seviyeye yaklaştırdında bileğimi kavrayan el beni bırakmış ve ben karanlıkta öylece dikilirken buluvermiştim kendimi.
Adrenalin beni hızlıca terk eder ve yerini sonu olmayan bir korkuya bırakırken konuşmak, ona kim olduğunu ve nerede olduğumuzu sormak isitiyordum fakat içinde bulunduğumuz sessizlik bana güvenli geliyordu. Sesimin hayat verdiği kelimeler beni sonu olmayan bir kabusa sürükleyecekmiş gibi hissediyordum.
" Korkmana gerek yok Arel. Işığı açacağım fakat bulamıyorum. " kulaklarıma dolan sesin tanıdıklığı beni şaşırtsada korkunun işlevini tam olarak yerine getirmesini engellediği, uğuldayan kulaklarımla daha dikkatli dinlemeye başladım. " Uzun zamandır buraya gelmiyordum. "
Dudaklarım aralanır ve üzerindeki kuruyarak pul pul olmuş deri gerilerek canımı acıtırken sesimin boğazımdan yükselmediğini fark ettim. Hazır değildim sonu olmayan bir kabusa adım atmak için.
" Beni hala tanıyamamış olman çok garip. "
Odada yankılanan küçük bir tık sesiyle her yer aydınlanırken gözlerim ışığa alışmakta zorluk çekmiş ve kısılarak yaşarmıştı. Işık bir mızrak gibi gözlerimi delmeye devam ederken kendimi zorladım ve gözlerimi açtım. Onu görmem gerekiyordu.
Karşımdaki adamın siyah kot pantolonu, aynı renkte November Doom tişörtü ve siyah saçlarını gizleyen siyah beresiyle Deniz duruyordu önümde. Ardık değil, Deniz di bu. Üzerindkei o pahalı kıyafetlerden kurtulmuş ve olması gerektiği kişi yerine olduğu kişi gibi görünüyordu.
" Burada ne işin var, çoktan yurt dışına gitmen gerekiyordu. "
Evet, şimdiye çoktan uçağa binmiş ve siktiğimin yaz mevsiminde olan bir ülkede yüzüyor olmalıydı.
" Gitmeyeceğim. " sözcükler beynimde balyoz etkisi yaratırken bunun neden beni korkuttuğunu bilmiyordum. Sanırım aramızda bir bağ oluşmuştu. Düşmandık evet ama bu birbirimizin hayatını kurtarmamıza engel değildi.
" Gitmen gerekiyor Deniz burada kalırsan ölürsün. " Deniz elindeki odunu isle kaplı varilin içine attı ve uyuşuk hareketlerle cebinden bir kibrit çıkardı. Çıkardığı kibrit de aynı uyuşuk hareketler ile yakılarak varilin içine düştüğünde ise adımlarım programlanmış bir robot gibi ateşe yaklaştı.
" Burada da yaşayabilirim Arel ama yaşamak için hiçbir sebebim yok. " Düşünceler beynimi talan ederken onu gitmeye ikna edecek bir yol arıyordum.
" Yaşamak için herkesin bir nedeni olur Deniz. " Dudağının sağ tarafı tamamen umutsuz bir gülümseme ile elmacık kemiklerine doğru yükselirken sesi içimde daha önce ona karşı beslediğimden haberimin olmadığı bir noktaya değindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırağı ve Ateş
General Fiction©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun için zamanım olsa, kalbinin her santimini tek tek fethederdim. Hiç doğmamış olmayı dilerdim senden ön...